Amerika Birleşik Devletleri, devletin kimlik kodunda olan liberal enternasyonalizmden saparak küresel ilişkilerinde “önce Amerika” söylemini geliştirdiği Donald Trump Başkanlığı döneminde Amerikan çıkarlarının aslında kurulu sistemin devamlılığında olduğunu unutmuştu.
Pasif politika, Barrack Obama döneminde başladıysa da Trump döneminde istikrarlı şekilde devam etti ve Doğu Akdeniz’de de ABD’nin hareket kabiliyetini kısıtlayarak istikrarsızlaştırdı. Bu şekilde oluşan güç boşluğu farklı girişimlerle doldurulmaya çalışıldı. Doğu Akdeniz’deki güç boşluğunu doldurmaya çalışan bölgesel denemeler olduğu gibi eski rakip Rusya, eski dost Avrupa ve yeni rakip Çin gibi küresel oyuncular da kendilerini gösterdi. Yaşanan bu güç devri olasılığı, ABD Başkanlık Seçimi döneminde bir imaj tamirine ve Joe Biden’ın Başkan seçilmesiyle yeni bir politika inşasına evrildi.
Akdeniz doğal gaz rezervlerinden yararlanmayı ümit eden Güney Kıbrıs, Mısır, Yunanistan, İsrail, İtalya, Ürdün ve Filistin Yönetimi de dahil olmak üzere bir dizi önemli oyuncu, güç boşluğunu lehte doldurabilmek ümidiyle Doğu Akdeniz Gaz Forumu’nu kurmak için Ocak 2019’da Kahire’de bir araya geldi. Fransa daha sonra foruma katılma talebinde bulundu ve sonunda ABD kalıcı gözlemci olmak için başvurdu. Dün olduğu gibi bugün de ABD için projenin önemi enerji temininden öte bir strateji barındırıyor. Avrupa’nın enerji tedarikinde Rus gazı ve Hürmüz Boğazı zorunluluklarından kurtarmayı hedefleyen ABD, Dedeağaç/Yunanistan’da kuracağı bir LNG tesisi ile Anadolu ve Türk Boğazlarını da bypass edip Avrupa’da enerji üzerine hakimiyetini genişletebilir.
Bölgede kurulmaya çalışılan yeni denge arayışı Güney Kıbrıs, Mısır ve Yunanistan da dahil olmak üzere birçok devleti, ABD ile bölgesel siyasi ve askeri işbirliğini derinleştirmenin yollarını aramaya itti. ABD’nin Kıbrıs’a yönelik silah ambargosunu kaldırma çağrılarının ardından, Aralık 2019’da yürürlüğe giren Doğu Akdeniz Güvenlik ve Enerji Ortaklığı Yasası tam da bunu yaptı. ABD ile İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs arasında enerji işbirliğini kolaylaştırmak için bir ABD-Doğu Akdeniz Enerji Merkezi kurulmasını sağlayan bu yasa, aynı zamanda Yunanistan için Yabancı Askeri Finansman yardımı ile Yunanistan ve Güney Kıbrıs’a Uluslararası Askeri Eğitim ve Öğretim yardımına da cevaz verdi. Keza bunun akabinde Amerikan Yönetimi, GKRY ile bir dizi güvenlik ve savunma işbirliği adımı attı ve adada hava ve deniz üsleri kurulması gündeme geldi. İngiliz Egemen Üsleri’nin de bu süreçte değerlendirilmesi, ABD’nin varlığının kalıcılığını gündeme getirdi. Bunlarla birlikte Amerikan yönetimi Ekim 2019’da, Yunanistan ile bölgedeki ABD ve NATO kuvvetlerinin yeteneklerini güçlendirecek yeni bir savunma işbirliği anlaşması imzaladı. Bu çerçevede Girit’teki Souda Körfezi deniz üssünün, Akdeniz’de ABD uçak gemilerini üsleyebilen başat liman olarak genişletilmesi öngörülüyor. Buna karşılık, Dedeağaç’ta, Türk boğazlarını atlayarak Bulgaristan ve Romanya’ya ikmal yapılmasını sağlayacak yeni deniz ve havacılık üsleri inşasına başlandı. Ayrıca Yunanistan’da bir drone üssü ve helikopter eğitim tesisleri inşa edilmesi kararlaştırıldı.
Defender Europe 2020 tatbikatı ile Avrupa’ya 20000 askerini getiren ABD burada hem Transatlantik İlişkilerin tamirine katkı sağlamayı hem de Rusya’nın bölgesel nüfuz fikrine ön almayı umut etti. Rusya’nın Doğu Akdeniz’i de kapsayan agresif politikalarının nedenlerinden biri olan bu adımı daha ileriye götürdüğü 2021 tatbikatında, Balkanlara da ağırlık vermesi ile Rusya kadar Türkiye için de risk algısı oluşturdu. 2020’de faydalı bir kazanım olarak geliştirilmiş Avrupa ittifakının Güney Kanadına yoğunlaştırılması için bu şekilde genişletilmiş tatbikat coğrafyası stratejik bir hamle. ABD’nin Doğu Akdeniz’de Rus nüfuzunu kesin şekilde engellemek adına Yunanistan ile bölgeyi dengeleme politikasının oluşturduğu yeni durum, dengesiz bir zeminde olan Türk-Amerikan ilişkilerini nasıl etkileyeceği ayrı bir tartışma konusu. Doğu Akdeniz sorununun çözümünü Avrupalı müttefiklerine güvenerek atlatmayı uman ABD için sorun beklediğinden daha kompleks olacağa benziyor. Zira meselenin tarafları ile çıkar çatışması olan diğerleri, ABD’nin hem NATO hem de ikili ilişkilerle bağ kurduğu müttefikleri…
Bölgedeki diğer bir sorunlu bölge Libya’da oluşan güvenlik boşluğu Türkiye, Rusya ve diğer bazı ülkelerin aktif politika üretmesine imkan tanıdı. Obama yönetiminin öncülüğündeki NATO müdahalesinin devirdiği Kaddafi’nin ardından istikrar sağlanmayan Libya’da ABD çok varlık göstermedi ve bu sorunlu alanı da Avrupalı müttefiklere bıraktı. Fakat burada Amerikan Kongresi üyelerinin endişelerinin yanı sıra, terörist grupların yaygınlığına ve halihazırda açıklanan göç akışları olgusuna ek olarak, birçok devletin Libya topraklarındaki üstünlük için rekabet eden gruplar ve milisler arasındaki karmaşık güç dinamiklerinde aktif yer alması da durumun ABD için keskinleşmesine neden oldu. Amerikan yönetimi Libya’daki bu çok taraflı gerilimi istemediği ittifakların çatlamasına zemin oluşturduğu için çözmeye yanaşmadı. Ayrıca Libya’daki problemi çözmeye yaklaşan gücün Sahra’ya kadar geniş bir alana nüfuz edebilecek olması, çözümsüzlük için önemli bir neden.
Doğu Akdeniz geriliminde Fransa başta olmak üzere Avrupa ülkelerinin aktif rol almasının Amerikan yönetimi açısından ittifaka başka faydaları da görünüyor. Ulusal stratejiler ve Avrupa Güvenliği gibi konular ile bölgede varlık gösteren devletlerin sorunun çözümüne yaklaşamaması bölge güvenliğinde küresel güvenlik faktörünü ve ABD varlığını teyit etmiş imajını veriyor.
ABD’nin yeni rakibi Çin ise Doğu Akdeniz’i kendi odağındaki yeni küreselleşme hamlesi Kuşak Yol İnisiyatifi (Belt and Road Initiative) için hem uygun bir liman bölgesi hem de kalkındırılarak ilişkilerin derinleştirilmesine müsait bir coğrafya olarak görüyor. Bu ekonomik nüfuz ABD’nin bölge ve küresel politikalarına aykırı bir şekilde ve hızla sürüyor. Amerikan yönetiminin burada yapabileceği tek şey ise Çin’in bölgede liman ve dost kazanımını durduracak hamleler inşa etmesi ki bölgedeki en köklü müttefiki İsrail’in en önemli limanının Çin yönetimine geçmesi bu konuda çok başarılı olamadığını gösteriyor.
Genel olarak baktığımızda ABD yönetiminin Doğu Akdeniz’de hala kapasitesini göstermediğini ve kontrollü bunalım ile sorunların devamını beklediğini görebiliriz. Pasif politikalar ile bölgede kaybettiği mevzi sadece politika değil, ekonomi ve stratejik hamleler ile ikame edilmeye çalışıldı. Özellikle Amerikan odaklı küreselleşmenin tartışıldığı, Transatlantik ilişkilerde Avrupa merkezli bazı yeni söylem ve fikirlerin somutlaşmaya başladığı, ittifak ruhunun sorgulandığı bu dönemde bölgede müttefikler arasındaki problemlerin çözülmemesi ve rakiplerin politika geliştirmede kendilerine sık sık imkan oluşturabiliyor olmasının Amerikan küresel siyaseti için olumlu görünmüyor. ABD Dışişleri Eski Bakanı Mike Pompeo’nun “Askeri gerilimin artması, transatlantik birliğin çatladığını görmek isteyen hasımlardan başka kimseye yardım etmiyor” sözü de aslında durumun Washington tarafından anlaşıldığını da gösteriyor.
Bu “Analiz” yazısı C4Defence dergisi Mart 2021 sayısında yayınlanmıştır.