Dünya, İkinci Dünya Savaşı mantık ve ortamından çoktan uzaklaşmış olsa da bazı konular hala o günlere atıfla anlatılabilir kalmaya devam ediyor. Özellikle askeri meseleler söz konusu olduğunda, Almanya ve Japonya’daki hükümler ve siyasi tartışmalarda 80 yıllık bir istikrardan bahsedebiliriz. Anti-militarist ilkeler, her iki eski Mihver gücün de savaş sonrası anayasalarında güçlü şekilde yer aldı: Her ikisi de önemli siyasi nüfuza sahip olmaya devam eden güçlü pasifist hareketlere sahip oldu, her ikisi de büyük ölçüde ABD güvenlik garantilerine bel bağladı ve her ikisi de önemli askeri güç kapasiteleri inşa etmiş olsalar da benzer siyasi ve ekonomik nüfuza sahip ülkelere göre sorunlu konuların çok daha dışında, pasif ve hareketsiz durma eğilimlerini korudu.
Ancak, küresel sistemin güçler dengesi üzerindeki klasik yapısını yeniden dikkatlere getiren son dönemdeki gelişmeler üzerine uluslararası politikalardaki güvenlik temelli yaklaşımlar, birçok ülkeyi olduğu gibi mevcut askeri düzeni 80 yıldır koruyan Almanya ve Japonya’yı da etkiledi.
Her ne olursa olsun bugünkü şartlar iki ülke için uluslararası varlıklarını daha net göstermek ve küresel politika inşasında yerlerini yukarı çekmek için önemli bir fırsat oluşturdu. Sahip oldukları tüm kapasiteye rağmen ‘hak ettikleri’ seviyede bir politika belirleyici unsur haline gelemediklerine dair eleştirilerde önemli bir etken olan askeri varlık konusu artık küresel gündemde yer alıyor. Yeni kurulması öngörülen, tek kutuplu olmayacak sistem içerisinde Almanya ve Japonya, pasifist baskılardan tamamen kurtulmuş ‘normal’ birer ülke olmak için bu büyük fırsatın eşiğinde ne yapacak? Bu dönüşümün üstesinden gelmek için her iki ülkenin de fon veya zaman eksikliği yok. Önemli olan, Almanya ve Japonya’nın dönüşecekleri yapı ile sahip olacakları güç ve sorumluluğu kotarabilme iradesidir.