Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesi, dünyanın geri kalanı gibi Batı Balkan ülkelerini de şaşırttı. Avrupa’nın 24 Şubat’ta uyandığı yeni jeopolitik gerçeklik, Avrupa Birliği’nin on yıllardır muğlak bir ilişki yürüttüğü Batı Balkan bölgesi için kaçınılmaz olarak büyük siyasi ve ekonomik sonuçlar doğurdu ve yenilerine de zemin hazırladı.
Rusya, önemli tarihi, kültürel ve dini bağlantılara sahip olduğu Balkanlar’da kamu diplomasisi çalışmaları ve medya anlatıları ile ortak bağlantılarını sıklıkla dile getiriyor. Fakat özellikle son dönemde Rus sert gücü sık sık yumuşak güç çabalarının altını oyuyor. Ukrayna’daki savaş, NATO’yu Avrupa’daki Rus tehditlerine yeniden odakladı ve birçok Balkan ülkesinin durmuş Avrupa-Atlantik entegrasyon umutlarını yeniden canlandırdı.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, küresel nüfuz için yenilenen kampanyasını sürdürürken, Rusya, bölgenin Avrupa-Atlantik kurumlarına entegrasyonunu yavaşlatmayı ve Güneydoğu Avrupa’daki Batı tarzı demokrasi imajını zedelemeyi umarak Balkanlar’da giderek daha fazla varlık göstermeye çalışıyor.
Batı’da, Rusya’nın taraf olduğu gerilimlerin eski Sovyet sınırlarının batısına taşarak daha geniş bir çatışmaya dönüşebileceği ve bunun sonucunda Rusya ile Batı arasındaki çatışmaların, Soğuk Savaş sırasında olduğu gibi, yine Balkanlar’ı karıştırabileceğine dair korkular mevcut. Bu bağlamda, Balkanlar’ın ve özellikle Sırbistan, Kosova ve Bosna-Hersek gibi NATO’nun bir parçası olmayan ülkelerin potansiyel olarak süper güçlerin kendi nüfuzları için savaşacakları yeni bir kriz bölgesi haline gelebileceği olasılığı güçleniyor.
Rusya’nın bölgedeki en önemli müttefiki Sırbistan
Sırbistan, Batı Balkanlar’da Rusya’nın çok önemli bir müttefiki ve bu da Rusya’nın fikir ve çalışmalarının ekseriyetinin Belgrad’a yöneltmesine neden oluyor. İki ülke 2013 yılında bir stratejik ortaklık bildirgesi imzalamış ve bunu askeri işbirliği anlaşması izlemişti. Sırbistan, 2013 yılında Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü (CSTO) askeri ittifakına gözlemci oldu ve Rusya ve diğer CSTO ortaklarıyla askeri tatbikatlara katıldı. 2015’te Rusya, Belarus ve Sırbistan, “Slav Kardeşliği” adı verilen ortak askeri tatbikat düzenlemeye başladı. 2016 ve 2019’da Sırbistan’ın evsahipliği yaptığı tatbikat en son 2021’de Rusya’nın Karadeniz kıyındaki Novorossiysk bölgesinde icra edildi.
İki müttefik arasındaki bağların gelişmeliyle Sırbistan ve Rusya üst düzey güvenlik yetkililerinin Batı’nın “özgür devletleri istikrarsızlaştırmaya yönelik araçları” olarak nitelendirdiği “renkli devrimler” olarak bilinen halk isyanlarıyla mücadele etmekle görevli bir çalışma grubu da oluşturdular.
Batılı yetkililer ise bu Slav ittifakı vesilesiyle Putin’in Balkanlar’da bir milliyetçilik dalgasını körüklemekle suçladılar. Böyle bir milliyetçilik dalgası, 2008’de Sırbistan’dan ayrılan Kosova üzerindeki silahlı çatışmaları yeniden alevlendirebilir veya NATO üyesi Kuzey Makedonya ve Karadağ’da siyasi sıkıntılara yol açabilir. Moskova bu milliyetçilik ve nüfuz iddialarını defalarca reddetse de Bosna-Hersek, Sırbistan ve Kosova’ya asla NATO’ya katılmamaları çağrısında bulundu.
Tüm bu ikili ilişkilerin ışığında Sırbistan’ın Avrupa Birliği (AB) üyeliği için aday ülke olmasına ve Ocak 2014’te Brüksel ile katılım müzakerelerini başlatmasına rağmen Rusya’ya yönelik AB yaptırımlarını desteklemekte isteksiz. Moskova ile dostluğundan vazgeçmek istemeyen Belgrad, öte yandan ekonomisini modernize etmek için ihtiyaç duyduğu AB katılım fonlarından faydalandığından ve AB üyelik müzakerelerini hızlandırdığından beri son yıllarda Doğu ve Batı arasında denge kurmaya çalışıyor.
Rusya’nın Sırbistan ile ilişkilerindeki artan dinamik, bölgedeki Sırp-Slav toplumlara etkisini de artırıyor. Bölgenin istikrarsızlaşmasının tüm Avrupa’yı istikrarsızlaştıracağı fikrini kabul eden stratejilere göre bu etki oldukça faydalı görünüyor. AB ve NATO’nun zayıf karnını istikrarsızlaştırabileceğini göstermekten çekinmeyen Rusya’nın davranışları Bosna-Hersek Cumhurbaşkanlığı’nın Sırp üyesi Milorad Dodik’i ve Özerk Sırp Cumhuriyeti’ni cesaretlendiriyor. Rusya’nın 2014’te Kırım’ı ilhakı, o dönem Özerk Sırp Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olan Dodik’e Bosna-Hersek’ten ayrılma konusunda ilham verdi. Bu çerçevede Moskova’nın Özerk Sırp Cumhuriyeti’ne yaptığı güvenlik yardımı artıyor, ancak bu yardım, bağımsız bir Bosnalı Sırp ordusunu yasaklayan Dayton Anlaşmasının ruhuyla resmen çelişiyor.
Bölgede AB ve NATO’nun varlığı
NATO’nun Balkanlar’daki hedefi, siyasi ve sosyal açıdan istikrarlı kalmasını sağlamak ve bölgenin yeniden etnik, dini veya aşırılık yanlısı şiddetin yuvası haline gelmesini önlemek. ABD ve Avrupalı müttefikleri, Balkanlar’ın Avrupa-Atlantik yapılarına entegrasyonunu desteklediler. Batılı güçler, Balkan devletlerinde hukukun üstünlüğünün gelişmesi, ordunun sivil kontrolünün pekişmesi, hükümetlerin ve politikacıların halklarına karşı siyasi hesap verebilirliğinin arması için NATO veya AB üyeliği olasılığını bir teşvik olarak kullandılar.
Moskova’nın belirli Balkan ülkelerinde siyasi istikrarsızlığı artırma veya uzatma konusundaki kapasitesi, bu ülkelerin AB ve NATO ile bütünleşme umutlarını baltalamaya veya en azından geciktirmeye yönelik görünüyor. Yabancı düşmanlığı ve popülizm, çok daha güçlü kurumlara sahip Avrupa ülkelerindeki siyasi sistemleri bile alt üst ederken, Kremlin’in Balkanlar’da aşırı sağ grupları ve otoriter tarzda politikacıları destekleyerek demokratik gerileme ve siyasi kutuplaşmayı körüklemesi, AB ve NATO umutlarını karmaşıklaşan bölgede endişe yaratıyor.
Putin, NATO’nun Kosova müdahalesini hala bölgenin konumlanmasındaki en önemli uluslararası olay olarak görüyor. Buradaki NATO başarısının tıpkı Irak ve Afganistan’da olduğu gibi geçici olduğunu göstermek için Kosova devletinin başarısız olmasını istiyor. Kosova yanında bölgede NATO üyesi olmayan diğer iki ülke ise ittifaka çok farklı şekillerde yaklaşan Sırbistan ve Bosna-Hersek. Sırbistan’ın aksine Bosna-Hersek, Ukrayna müdahalesi akabinde Batılı güçlerin Rusya’ya karşı yaptırımlarına hızlı şekilde uyum sağladı.
Ukrayna savaşı bölgede sorunsuz olduğu varsayılan NATO üyeleri için de bir turnusol kağıdı işlevi gördü. Hırvatistan Cumhurbaşkanı Zoran Milanovic, Ukrayna’yı NATO’da yeri olmaması gereken bir ülke olarak nitelendirdi ve Hırvat Silahlı Kuvvetleri’nin başkomutanı olarak Hırvat askerlerinin hiçbir koşulda bu çatışmada yer almayacağına dair güvence verdi. Karadağ ise hala Ukrayna Savaşı yokmuş gibi davranıyor. Karadağ’da halihazırda ülkeyi felç eden derin bir hükümet krizi mevcut. Siyaset, toplum gibi Rusya ve Putin konusunda bölünmüş durumda: Karadağlı Sırplar (nüfusun yaklaşık yüzde 30’u) temelde Kremlin’in yaptığı her şeyi desteklerken yine bir Slav ırkı olan Karadağlılar ise destek vermiyor.
Diğer NATO üyeleri Arnavutluk ve Kuzey Makedonya hemen Ukrayna ve Batılı müttefiklerin yanında ve Rusya’ya karşı mevzi aldı. Sırbistan’ın kendi devletinin bir parçası olarak gördüğü ve BM Güvenlik Konseyi’nde veto yetkisine sahip Rusya’nın desteğiyle BM’deki yerini bloke ettiği Kosova, Batı’nın Rusya politikasına tam uyum sağlamıştır.
Rusya’nın Balkan nüfuzu
Avrupa’nın henüz Avrupa-Atlantik yapılarına tam olarak entegre edilmemiş son bölgelerinden biri olarak, Balkanlar, AB ve NATO’nun genişlemesini yavaşlatmaya ve hatta engellemeye yönelik Rus nüfuz operasyonları için açık bir hedef sunuyor. Moskova, Balkanlar’daki bu genişlemeyi sekteye uğratarak, Gürcistan, Ukrayna veya herhangi bir eski Sovyet devletinin bu yapılara entegrasyonu konusunda sofistike tartışmaları engellemeyi umuyor. Bu anlamda Rusya için Balkanlar, dikkatleri Rus hinterlandından uzaklaştırmak ve hatta Avrupa güvenlik ve ekonomik kurumlarını etkilemek için kullanılan bir araç olarak görülebilir. Güvenlik bağları söz konusu olduğunda, Moskova’nın Balkanlar’daki çabaları öncelikle, resmi olarak NATO’ya katılma arzusu olmayan tek ülke olan Sırbistan ve Özerk Sırp Cumhuriyeti’ne odaklanıyor.
Bölge halkları Rusya’nın Balkanlar’ı istikrarsızlaştırmaya çalışacağından korkuyor ve bu devletlerin AB ve NATO’ya mümkün olduğunca çabuk entegre edilmesinde ısrar ediyor. Ancak, görünürdeki aciliyete rağmen, Avrupalılar bu ülkelerin yoksulluk, yolsuzluk ve sosyal ve dış politikaları sorunlarını Birliğin kriterlerini karşılamaktan uzak ve hızlı katılım hayallerini imkansız kıldığını düşünüyor.
Rusya’nın Batı Balkanlar’da hibrit tehdit örneği olarak niteleyebileceğimiz faaliyetleri, tartışmanın seviyesini etkiliyor. Gece Kurtları isimli Rus milliyetçisi motosiklet çetesi ve yeniden oluşturulduğu iddia edilen Balkan Kozak Ordusu, Rusya ve Belarus’un yanında Sırbistan, Özerk Sırp Cumhuriyeti, Karadağ, Makedonya, Bulgaristan ve hatta Yunanistan’dan katılımcılar olan örgütler olarak görünüyor. Sayıları binin az üstünde olduğu varsayılsa da Ortodoks Slav kültür ve kimliğine aykırı olan herşeye karşı bir direnç oluşturma gayretleri var ki bu devletlerin genel olarak parçası olduğu varsayılan Avrupa’yı da kapsayan “yabancı Batı” bu direncin karşısında yerini alıyor. Putin’in emri altındaki paramiliter milis bir grup olan motosiklet kulübü şeklindeki Gece Kurtları’nın bir birimi 9 Ocak 2022’de, Özerk Sırp Cumhuriyeti’nin başkenti Banja Luka’da Rus büyükelçisi ve Çin diplomatik temsilcilerinin önünde bir geçit töreni bile düzenledi.
Bunun yanında Rusya yumuşak güç çalışmalarını da sürdürüyor. Ortak kültürel bağları hevesle oynayan Moskova, Balkanlar’da siyasi ve ekonomik bağımlılık yaratmak için enerji, bankacılık ve emlak gibi kilit stratejik sektörlerde finansal ve ticari ilişkileri derinleştirmeye yönelik Rus girişimlerini destekliyor. Enerji başlı başına kilit bir rol oynuyor ki Balkanların birçok ülkesinin büyük ölçüde Rus enerjisine bağımlı kalması hem bölge hem de Batı için büyük sorun teşkil ediyor. Sırbistan, Bulgaristan, Bosna-Hersek ve Kuzey Makedonya’nın yüzde 100 Rus doğalgazına bağımlı olduğu bildiriliyor. Hırvatistan ise, Rus enerjisine olan bağımlılığı azaltma sürecinde bir dereceye kadar rol oynayabilecek ABD, Nijerya ve Katar gibi diğer üreticilerden sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) satın alıyor.
Rusya yine bir yumuşak güç faaliyeti olarak, hava koşullarındaki acil durumlara ve diğer doğal veya insan kaynaklı afetlere müdahale etmek adına bölgesel kapasiteyi geliştirmek için Sırbistan’ın Niş kentinde bir insani müdahale merkezi kurdu. Merkez, gelişmiş acil müdahale yeteneklerine ev sahipliği yapıyor ve geniş bir acil durum müdahale donanımı içeriyor olsa da, bazı Batılı devletler tesisi istihbarat toplama veya askeri görev koordinasyonu işlevi görmekle suçladı. Gerçekten amacı ne olursa olsun, tesis Moskova’ya Sırbistan ile birlikte Bosna-Hersek, Bulgaristan, Kosova ve Makedonya gibi bölge ülkelerindeki olayları izlemek için önemli bir potansiyel platform sağlıyor. Sırbistan şimdiye kadar Rusların Niş tesisine diplomatik statü verme yönündeki ricalarını geri çevirdi, bu da Sırbistan’ın operasyonları denetleme ve oradaki Rus faaliyetleri izleme kabiliyetini sınırlayacaktı.
Barut fıçısı Balkanlar “yeniden” patlar mı?
Rusya için Balkanlar, Gürcistan ve Ukrayna örneğindeki eski Sovyet toprakları gibi, NATO veya AB’nin bölgeye yayılmasını önlemek için güç kullanmasına neden olacak stratejik varoluşsal bir kapasiteye haiz değil. Fakat Kremlin için Balkan devletlerinin kendileri has önemi, Rusya’nın genel olarak Batı’yı sinirlendirmek için Avrupa’da güç ve etki gösterebileceği arenalar olmasından kaynaklanıyor. “Rusya-Sovyet” jeopolitik sistemini yeniden inşa etmek için Soğuk Savaş sonrası Batı-ABD merkezli kurulan uluslararası düzeni yıkma hedefi olduğu tartışılan Vladimir Putin’in bölgedeki politikaları riskli olsa da Batı ile ilişkilerindeki yaklaşımıyla tutarlı.
Rusya’nın uluslararası düzenin dönüşümü veya en azından revizyonu için tansiyonu yükseltmek ve krizi küresel çapta genişletmek için Baltık ya da Batı Balkanlar’ı ya da her ikisini birden kullanması muhtemel. Ukrayna’da savaş ne kadar uzun sürerse, Kremlin’in bu adımları atması ve somut gerginliğin Batı Balkanlar’a yayılma ihtimali artıyor. Çünkü yeni çatışma alanları Rusya Federasyonu’nun çıkarına olacak.
Batı Balkan toplumları, tamamlanmamış devlet bölünmesi ve etnik-dini gerilimlerle uğraşırken, kapsamlı bir mali ve ekonomik krizden geçiyorlar ve AB’ye katılma konusundaki coşkuları da gittikçe azalıyor. Balkanların Avrupa-Atlantik entegrasyonunda Rusya’nın bahsedilen etkileri yanında bölgenin sosyo-ekonomik ve siyasi şartlarının neden olduğu zorluklar süreci uzatıyor. Avrupa Komisyonu’nun Batı Balkan ülkelerini kapsayacak şekilde genişleme planı, altı başvuranın hepsinin 2025’ten sonra AB üyesi olarak katılım sağlayabileceğini öngörüyor. Bölgenin AB’ye katılım sürecinin uzaması da bir yandan Milorad Dodik gibi milliyetçilere alan açıyor, öte yandan Rusya, Çin ve Körfez devletlerinin Brüksel’e yönelik kızgınlığı kullanmalarına ve bölgede kendi gündemlerini geliştirmelerine imkan sağlıyor.
Bölgenin siyasi seçkinlerinin demokrasiyi, insan haklarını ve ifade özgürlüğünü umursamadığına dair algı, ekonomik seçkinlerinin Rus oligarkları gibi istikrarsız ve güven vermeyen imajlarıyla birlikte değerlendirildiğinde, Batı’nın bölgeye olan inancı kırıyor ve farklı aktör arayışına girmesine neden olabilir. Şu anki uluslararası düzenin kurulmasında önemli bir deneme alanı olan bölgenin yeni arayışlarda da laboratuvar olma ihtimali devam ediyor.
Bu yazı 06 Nisan 2022 tarihinde Anadolu Ajansı tarafından yayınlanan “Analiz” yazısından geliştirilmiştir.