Küresel Salgın: Normalleşme “Aynı” Önceye Dönüş mü?

04.05.2020

Küresel salgının ortaya çıktığı günden bu yana algımızı, ruh halimizi ve davranış kalıplarımızı değerlendirdiğimizde genel olarak iki farklı aşamadan söz etmek mümkün gözüküyor. Bugünlerde ise sürecin üçüncü aşamasının arifesinde olduğumuz anlaşılıyor. Bir taraftan da krizin yıkıcı etkileri devam ediyor.

Kapsadığı alan, içeriği ve etki kapasitesinin, hatta henüz “neler olduğunun” tam olarak kavranamadığı salgının ilk günlerindeki ilk aşamaya “birkaç gün evde kalmak hepimize iyi gelecek, çok yorulmuş adeta kendimizi ve yakın çevremizi unutmuştuk, biraz soluklanalım, kendimize ve ailemize vakit ayıralım” diyerek umutla başladık. 

Zaman ilerledikçe büyük ölçüde hissettiğimiz belirsizlik, korku ve kaygıyla tetiklenen  “kendimize döneceğimize, bundan sonra kendimize, yakın çevremize, topluma, diğer canlılara, doğaya ve dünyaya karşı daha sorumlu davranacağımıza dair sözler verdiğimiz” bir yöne evrildik. İç hesaplaşmalar, “hiçlik” tartışmaları, “muteber insan olma” yarışları vs. birbiri ardına geldi. Kısaca   “şaşkınlık –teslimiyet-pişmanlık- içe dönme- razı olma- özür dileme-söz verme-umut etme” dönemi olarak değerlendirilebilecek ilk aşama karantina süresi uzayıp belirsizlik daha da artınca yerini ikinci aşamaya bıraktı.

İkinci aşama tehdidin boyutlarının biraz daha net anlaşıldığı, morallerin bozulduğu, sabrın gittikçe daha fazla sınandığı, umudun yerini daha çok korkuya bıraktığı, sağlıkla, ekonomik gelecekle ilgili kaygıların arttığı bir süreci beraberinde getirdi. İçe dönmeler, sorgulamalar hızla yerini var olmak adına motivasyon arama/dayatılma, eski alışkanları ve iş yapış biçimlerini yeni koşullara uygun mecralara taşıma, mevcut şartlarda da ne pahasına olursa olsun her türlü “eskimizi” sürdürmeye neredeyse ant içme, “tutunacak dal” bulma, en çok da kendimizi azami ölçüde meşgul tutma çabasına bıraktı. 

Bu kez belirsizlik, korku ve kaygı yanında büyük ölçüde bezginlikle de beslenen “ikinci faz şaşkınlık- telaş- sabırsız bekleyiş- tekrar dışa dönme- fırsat kollama-rekabet etme-kendimize toplum adına yeni misyonlar yükleme” dönemine adım atıldı. Bu süreçte çoğumuzun “sıkılmaktan” ne kadar çok korktuğu, “sıkılmaya” asla tahammül edemediği, “sıkılma” fırsatının çoğu zaman zayıflık, başarısızlık, yalnızlık olarak algılandığı/algılatıldığı, görüldüğü/gösterildiği ortaya çıktı. Oysa “sıkılmak” aslında yaratıcılığın temel besini değil miydi? 

İkinci aşamada çoğumuz kendimizi sürekli meşgul tutarak, bir nevi uyuşturarak, biteviye yorarak, durup düşünmeye bir dakikamızı bile ayırmayı, gerçeklerle yüzleşmeyi ertelemeyi yani kolayı tercih ettik. Bu çoğu zaman içsel motivasyon dışında, bilerek ya da bilmeyerek dışsal uyaranların etkisiyle de gerçekleşen bir durum. Bir nevi sistemin içinde buluyoruz kendimizi, bize sunulan hazır sistem konfor sağlıyor, fazlaca emek vermeden “nimetlerine” odaklanıyoruz… 

Dünyanın, sistemin, insanların genel halleriyle ilgili açık ya da subliminal mesajlar içeren benzer diziler ve filmler izliyoruz, benzer reklamlara, bilgi kaynaklarına maruz kalıyoruz… Hızlıca tüketiyoruz. Küresel salgın sonrası ikinci aşamanın en belirgin özelliklerinden biri haline gelen “video konferans görüşmelerini” bile  “işlenmiş paket gıdaya” benziyor vs. diyerek çoktan eleştirmeye başlamadık mı? 

 

Benzer davranış kalıplarını benimsiyoruz. Aslında çoğu zaman yeni bir şey üretmek yerine birbirimizi kopyalıyoruz. Farkında olarak ya da olmayarak fasit dairelerimizde sistemden beslenip, eleştirip, ona hizmet ediyoruz. Küresel düzlemde de örneğin bugün bir taraftan kapitalizm öldü derken, küresel salgının tetiklediği tüm sorunlara kapitalizmin genel çerçevesi, mantığı ve araçlarıyla çare üretmeye çalışmıyor muyuz? 

İkinci aşamada tam da “bir parça daha fazla yaşama tutunma yollarını bulmanın ve yeni koşullara uyumda kat edilen yolun yarattığı görece ve kısmi rahatlıkla”, “gittikçe artan hızla büyüyen ‘eskiye’ dönme arzusunun” kesişim noktasında bugün üçüncü aşama olarak ele alabileceğimiz “normalleşme” olarak anılan döneme adım atmayı konuşuyoruz. Hemen her şeyi bir kenara bıraktık heyecanla, sabırsızlıkla ve büyük bir coşkuyla kısıtlamaların esnetilmesini bekliyoruz. Çoğumuz birbirimize “karantinadan” çıkınca ilk ne yapacağını sormaya başladık bile? Hemen hayaller kurulmaya, planlar yapılmaya girişildi. Sanki karantinaya “görünen”, “bilinen”, “yok edildiğinden somut olarak emin olunabilecek” bir “sebepten” dolayı  girmişiz de ortadan kaldırıldığı gün “tehlikenin” tamamı geçecek ve “biz nerede kalmıştık?” diyerek hayatımıza bıraktığımız yerden devam edebilecekmişiz gibi. “Ah keşke” ya da “iyi ki mümkün değil”! Bunu zaman gösterecek… Görünen o ki daha uzun bir süre küresel salgın sonrası ortaya çıkan farklı aşamaları eş zamanlı olarak yaşamaya devam edeceğiz. Aşamalar arasında arzu ettiğimiz keskin geçişler olmayacak…

Umut etmek, iyimser olmak, kişisel motivasyonumuzu yüksek tutmak çok önemli kabul. Ancak gerçeğe gözlerini kapamak, görmemezlikten gelmek de içinde bulunduğumuz “mevcut durumun ve tehdidin doğası” gereği her an başlanılan noktaya geri dönülmesine sebep olabilecek kadar ciddi sonuçlara gebe. Tüm bu süreçleri tekrar tekrar yaşamak ister miyiz? Önümüzdeki örnekler aksini işaret etmiyor maalesef. Hong Kong’tan, İspanya’ya dünyanın neresinde olursa olsun kısıtlamaların esnetilmesinden sonra insanların sokaklara, plajlara, parklara vs. kalabalıklar halinde koşması insanoğlunun pervane misali ateşe yanması değil de nedir? 

Üçüncü aşamada tehlikenin varlığını yok sayarak hareket etmek, karantina sürecinin ilk iki aşamasında yaşananları göz ardı etmek olmayacak mı? Kriz anında içlerimizden bugüne kadar bilmediğimiz, karşılaşmayı hayal bile etmediğimiz “yeni bizler” çıktı da, ilk iki aşamada onlarla başa çıkma yöntemlerini henüz daha bulamadan hızla “üçüncü aşamaya” mı geçiyoruz? Düşündüğümüz dönüşümler “geçiş” ve “yerleşme, pekişme, içselleştirme” aşamaları gerektiriyordu, biz insanoğlu ilk aşamada daha “geçişi” yeni yeni tartışmaya açmışken, “ikinci ve üçüncü aşamayla” her şeyi rafa mı kaldıracağız? Küresel salgın bizi kişisel “geliştiriyor” derken aslında “geriletti” mi? 

Son zamanlarda “yeni normal” kavramı en çok kullanılan kavramlardan biri haline geldi. “Yeni normalin” ne olduğu ise henüz net değil. Şimdilik çoğumuz da şu “yeni normal” neymiş, biri tarif etse de biz de ona göre hareket etsek diye bekliyoruz. İşleyen bir sisteme dâhil olarak çok da çaba sarf etmeden ya mevcut konfor alanımızı kaybetmeden, ya da yeni sistemde konfor alanı elde ederek hayatımızı sürdürmek niyetindeyiz.  Öte yandan “yeni normali” kendi bildiği, arzu ettiği gibi tarif etmeye ve dayatmaya talipli sayısı da azımsanmayacak kadar çok ama…

Küresel salgın vesilesiyle pek çok kavramın, durumun, oluşumun tartışmaya açıldığı bugünlerde en net görünen o ki bundan sonra her aşamada hayatımızı “ikilemlerle” yaşamaya alışmak ve alternatif maliyet hesabı yaparak yola devam etmemiz gerekecek. En basit haliyle “normalleşme” sürecinde örneğin kişisel düzeyde “evden dışarı çıkma” ve “çıkmamanın”, “bireyselleşme” ve “sosyalleşmenin” maliyet karşılaştırılmasından tutun, ulusal ve küresel boyutta özgürlük-güvenlik ikilemine, sağlık mı, özgürlük mü, sağlık sorunu mu öncelik, ekonomi mi, salgınla mücadelede demokrasiler mi, otoriter rejimler mi daha başarı, ülkeler bundan sonra daha çok içine mi kapanacak, daha açık bir siyaset mi izleyecekler, kutuplaşma arttı mı, azaldı mı gibi sorulara kadar uzanabilecek geniş bir yelpazede  hayatımızın parçası olacak ikilemler. Çoğu zaman da herhangi bir “ikiliden” birinin tarafında olmak hiç de kolay olmayacak. Araf ya da melez oluşumlar zor olsa da en çok tercih edilen seçenek olarak hayatımızı önemli bir süre şekillendirmeye devam edecek. Fren ve gaz pedalına aynı anda basılarak hayat sürdürülmeye çalışılacak…

Dahası küresel salgın bizi bir taraftan birbirimize daha saygılı davranmaya, “aynı gemide” olduğumuzu hatırlatmaya devam ederken, diğer taraftan karantina süresince “kaybettiklerimizi” yerine koymak için daha acımasız bir rekabetin içinde olmaya zorlayacak… Üstelik bu durum sadece bireyler için değil, ülkeler içinde de geçerli olacak. Küresel salgının “kazananları” ve “kaybedenlerinin” hesaplaşmasını, küresel salgının yarattığı düşünülen “dayanışma ruhuna” uygun yapıp, yapamayacaklarını göreceğiz hep birlikte.

Küresel salgın sonrası fizibilite çalışması yapmaya fırsat bulamadan “değişim”, “dönüşüm” nidalarıyla çıktığımız yolda hızla gerçeklerle yüzleştik. Kısmi değişim belki ama bireysel, ulusal ve küresel düzlemde topyekûn bir dönüşüm için gerekli şartlar henüz tam olarak olgunlaşmış değil, mevcut sistemi yeterince zorlayabilecek dış faktörler de. Zihinsel dönüşümden bahsetmiyorum bile. O halde bize soracak son bir soru kalıyor.

Gerçek ve topyekûn bir dönüşüme daha kaç küresel kriz var?

Diğer Yazılar

Küresel Salgın: Biyogüvenlik Tartışmaları

Küresel salgının bizatihi kendisinin küresel boyutlu biyogüvenlik tartışmalarının baş aktörü olarak hayatımıza girdiği günden bu ...
Daha Fazlasını Oku

Küresel Salgın: Gıda Güvenliği Tartışmaları

Küresel salgın ile birlikte gündemimizi yeniden meşgul etmeye başlayan güvenlik eksenli konulardan birisi de gıda ...
Daha Fazlasını Oku

Küresel Siber Tehdit: Siber Güvenlik Tartışmaları

Küresel salgın çoktan beridir hayatımızda olan pek çok konunun aslında bizi ne kadar da yakından ...
Daha Fazlasını Oku

İnsan 1.0’dan İnsan 2.0’a Geçiş Tartışmaları Yeniden!

Küresel salgın bireysel, ulusal ve küresel düzeyde yaptığımız tartışmaların içeriğini büyük ölçüde değiştirmemiş olsa da, ...
Daha Fazlasını Oku

Küresel Salgınla Yeniden Düşünmek: İnsan Güvenliği Krizi

Küresel salgın küresel yönetişim bağlamında daha önce de araştırmalara konu olmuş pek çok hususu tekrar ...
Daha Fazlasını Oku

Bizden Haberdar Olun

Mail aboneliği başlatmak için mail adresinizi bizimle paylaşabilirsiniz.

    Paylaş
    Etkinlik Takvimi
    Mart

    Nisan 2024

    Mayıs
    Pzt
    Sal
    Çar
    Per
    Cum
    Cmt
    Paz
    1
    2
    3
    4
    5
    6
    7
    Etkinlikler için Nisan

    1st

    Etkinlik Yok
    Etkinlikler için Nisan

    2nd

    Etkinlikler için Nisan

    3rd

    Etkinlik Yok
    Etkinlikler için Nisan

    4th

    Etkinlikler için Nisan

    5th

    Etkinlik Yok
    Etkinlikler için Nisan

    6th

    Etkinlik Yok
    Etkinlikler için Nisan

    7th

    Etkinlik Yok
    8
    9
    10
    11
    12
    13
    14
    Etkinlikler için Nisan

    8th

    Etkinlik Yok
    Etkinlikler için Nisan

    9th

    Etkinlik Yok
    Etkinlikler için Nisan

    10th

    Etkinlik Yok
    Etkinlikler için Nisan

    11th

    Etkinlik Yok
    Etkinlikler için Nisan

    12th

    Etkinlik Yok
    Etkinlikler için Nisan

    13th

    Etkinlik Yok
    Etkinlikler için Nisan

    14th

    Etkinlik Yok
    15
    16
    17
    18
    19
    20
    21
    Etkinlikler için Nisan

    15th

    Etkinlik Yok
    Etkinlikler için Nisan

    16th

    Etkinlik Yok
    Etkinlikler için Nisan

    17th

    Etkinlik Yok
    Etkinlikler için Nisan

    18th

    Etkinlik Yok
    Etkinlikler için Nisan

    19th

    Etkinlik Yok
    Etkinlikler için Nisan

    20th

    Etkinlik Yok
    Etkinlikler için Nisan

    21st

    Etkinlik Yok
    22
    23
    24
    25
    26
    27
    28
    Etkinlikler için Nisan

    22nd

    Etkinlik Yok
    Etkinlikler için Nisan

    23rd

    Etkinlik Yok
    Etkinlikler için Nisan

    24th

    Etkinlik Yok
    Etkinlikler için Nisan

    25th

    Etkinlik Yok
    Etkinlikler için Nisan

    26th

    Etkinlik Yok
    Etkinlikler için Nisan

    27th

    Etkinlik Yok
    Etkinlikler için Nisan

    28th

    Etkinlik Yok
    29
    30
    1
    2
    3
    4
    5
    Etkinlikler için Nisan

    29th

    Etkinlik Yok
    Etkinlikler için Nisan

    30th

    Etkinlik Yok

    Diplomatik İlişkiler ve Politik Araştırmalar Merkezi

    Center for Diplomatic Affairs and Political Studies

    ‎مركز الشؤون الدبلوماسية والدراسات السياسية

    Centre des Affaires Diplomatiques et des Ètudes Politiques

    Центр дипломатических отношений и политических исследований

    外交事务与政治研究中心

    Back to top of page