Küresel Salgın: Biyogüvenlik Tartışmaları

03.08.2020

Küresel salgının bizatihi kendisinin küresel boyutlu biyogüvenlik tartışmalarının baş aktörü olarak hayatımıza girdiği günden bu yana ilgili konuyu çok boyutlu olarak tekrar konuşmaya başladık ve uzunca bir süre daha da konuşacağız gibi görünüyor… Başına “biyo” gelen pek çok kavram küresel salgın sonrası değişen ve dönüşen güvenlik anlayışına katkı sağlamak üzere gündemin üst sıralarındaki yerini çoktan aldı… Aslında yeniden aldı desek daha doğru… Zira bu tür tartışmaların uzun bir tarihsel geçmişi var…

Biyoteknoloji, biyolojik silahlar, biyolojik suçlar, biyolojik savaş, biyoterör, biyosavunma, biyoetik gibi kavramlara küresel salgınla beraber daha sık rastlar olduk… Covid-19 nedir, ne değildir diyemeden o kadar hızlı küreye yayıldı ki… Önce uzun uzun virüsün doğduğu “biyoekolojik” çevreyle ilgili değerlendirmeler yaptık… İnsanın söz konusu çevreyle dinamik ilişkisindeki yanlışlarını sorguladık… Doğanın kendisine “hoyrat” davranan insanoğlundan öç aldığına ilişkin çıkarsamalarda bulunduk… Kendimizi suçladık, hatta bu tür bir “cezanın” hak edilmiş bir ceza olduğuna kanaat getirerek, tövbeler ettik… Doğadan özür diledik, doğayı koruma konusunda birbirimizi uyardık… Doğaya karşı duyarlılığımızı tekrar tekrar hatırlatan paylaşımlarımız oldu… Sokağa çıkma kısıtlamasında doğaya koşma arzumuz zirve yaptı… Doğayla ne kadar da kopuk yaşıyormuşuz onu anladık!

Ama bir yanımız da bunun “basit” bir virüs olduğuna asla inanmak istemedi… Evet, doğaya gerekli özeni göstermemiştik ama bu “virüs” farklıydı sanki hatta kurgulanmış bir laboratuvar ürünü bile olabilirdi… Birçok uzman, ülke lideri de benzer iddialarda bulunuyordu. Hatta virüsün adı çoktan “Çin virüsü” olmuş, Covid-19’u dünyaya yaydığı için “tazminata mahkûm edilmesi” beklentisiyle Çin’e dava bile açılmıştı…

Hal böyle olunca da ilgi alanımız birden insan, hayvan ve bitkilerde ölüm ve hasar meydan getirilmek üzere biyolojik olarak üretilen biyoaktif maddelere, patojen mikroorganizmalara kaydı ister istemez… Tarihin çok eski zamanlarından beri biyolojik ajanların (bakteriler, virüsler, mantarlar, sporlar, toksinler vs.) silah olarak kullanıldığı gerçeğini hatırladık… Nükleer, radyolojik, kimyasal silahlar gibi kitle imha silahlarından biri olarak kabul edilen biyolojik silahların “kitle imha” boyutunu derinden hisseder gibi olduk küresel boyutta Covid-19’a bağlı ölüm sayılarını duyduğumuzda…

Covid-19’un menşei ile ilgili kuşkular sardı hepimizi… Söylenenin, görünenin ötesine geçmeye çabaladık… Virüsün kime, hangi koşullarda, ne şekilde yarayacağı sorularını sıkça sorar olduk… Ülke liderlerinin söylem analizlerinden yola çıkarak ipuçlarına ulaşmaya çalıştık… Konuya hâkim olan olmayan, bilen bilmeyen hemen herkes yorum yaptı…”Failin” kim ve “neden o” olduğunu araştırmak bireysel düzeyde bile temel amaçlarımızdan biri haline gelmiş gibiydi… Hemen hemen hepimiz en az bir kere bu “onun”, “bunun” işidir, “şu”, “bu yüzden” yapmıştır tartışmasının içinde bulduk kendimizi…

Bugün Covid-19’un biyolojik bir savaşın parçası olup, olmadığını hala tartışıyoruz… Koronavirüsün biyolojik bir saldırı aracı olup olmadığı pek çok ülke tarafından da araştırılmaya devam ediyor… Yapay olduğundan yüzde yüz emin olunduğuna ilişkin olanlardan, olmadığının kanıtlandığını bildirenlere kadar uzanan geniş bir yelpazede açıklamalar kol geziyor… Devamında da işte biyogüvenlik, biyosavunma, biyoterörizm, agro terörizm (tarım terörü) kavramları gündeme geliyor…

Modern teknolojinin insan sağlığı ve çevreye zarar vermeden uygulanabilmesi için alınacak önlemler üzerine kafa yoruluyor… Biyogüvenliğin sağlanması amacıyla askeri kaynaklar da dâhil birçok aracın kullanımını içeren biyosavunma yöntemleri geliştirilmesiyle ilgili çalışmalar yapılıyor… Biyolojik ajanların terör amaçlı kullanımının etki ve sonuçları tartışılıyor… Tam da gıda güvenliğinin böylesine önemli olduğu bir ortamda agroterörizm (bazı böceklerin tarıma yönelik biyolojik silah olarak kullanılması vs.) meselesi gündeme geliyor… İlgili alanlarda risk tanımı, analizi, değerlendirmesi, yönetimi ve iletişimi üzerine stratejiler geliştiriliyor…

Biyogüvenliğin “sağlık” (insan, hayvan ve bitki sağlığı, çevrenin kontaminasyonu vs.), “çevre” (çevresel etki yönetimi, ekolojik sistemler, flora-fauna, endemik türler vs.), “ticari” (kalkınma, ekonomik etmenler, güvenli ticaret vs.) ve “güvenlik” (biyolojik güvenlik, ekonomik ve sosyopolitik güvenlik, kültürel kimlik ve bütünlük, ulusal miras, doğal afete hazırlık vs.) bileşenlerini net bir şekilde ortaya koyuyor BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO)…Dünya Sağlık Örgütü (WTO) de benzer çalışmalar yapıyor… Daha nice uluslararası ve ulusal örgüt ve oluşum çalışıyor aslında konuyla ilgili…

Biyogüvenliğin hem ulusal, hem de küresel boyutu var… Çok geniş çaplı, çok boyutlu, birbiriyle ilintili ve yüksek sayıda tehdit içeriyor… Yeni ortaya çıkan bulaşıcı hastalar, zoonozlar (Kırım- Kongo Kanamalı Ateşi gibi) da, biyolojik kaynakların korunmaması, biyoteknolojinin suiistimal edilmesi, biyolojik silahlarla gerçekleştirilebilecek saldırılar, biyoterörizm de sürece dâhil… Biyolojik çeşitliliğin korunması, genetik olarak değiştirilmiş organizmalar da işin içinde… BM Biyoçeşitlilik Sözleşmesi’ne ek bir protokol olarak hazırlanan ve 2003’de yürürlüğe giren Cartagena Biyogüvenlik Protokolü’nü biliyoruz…

Yukarıda bahsi geçen her bir husus ulusal ve küresel güvenlik açısından mutlaka ele alınması zorunlu konular olduğu gibi, birçok alan birbiriyle doğrudan da ilintili… Disiplinler üstü ele alınması gerekiyor… Hemen her alandan uzmanların birlikte ele alması gereken bir durum… Üstelik insanlar, hayvanlar ve bitkileri ayrı düşünmek de mümkün değil… “Ekolojik döngüyü” hepimiz biliyoruz… Tehdidin doğrudan insanı hedef almasına gerek yok yani! Doğruluğu tartışılsın, tartışılmasın burada arılarla ilgili Einstein’a atfedilen söz üzerine bir kez düşünmek bile yeter bence!

Biz bu konuları daha çok tartışacağız… Küresel salgına sebep olan virüsün bir biyolojik silah olarak üretilip, üretilmediğini ispatlamak kolay olmayacak… Nitekim bu silahın en büyük avantajlarından birinin de işte bu iz bırakmama ve sorumlu, fail ve zarar verenin kolayca tespit edilememe hali olduğu hep konuşulur… Koronavirüs biyolojik silahsa amaçlanan “panik” üstelik küresel düzeyde oluşmuş, virüs hızla ve geniş kitlelere yayılmış, sağlık başta olmak üzere ekonomik, siyasal, sosyal etkileri büyük boyutlara ulaşmış ve dayanıklılığı da test edilmiştir… Üretim ve yayılım maliyetinin de çok yüksek olmadığı ortada…

Koronavirüs bir biyolojik silah değilse o zaman bambaşka bir durumla karşı karşıyayız demektir… Olası bir biyolojik saldırıya karşı küresel olarak tüm zafiyetlerimiz, kırılganlıklarımız ortaya çıkmış durumda… Şimdi küresel salgın sonrası biyolojik silahların kullanıldığı terör saldırılarının artabileceğine yönelik uyarılar yapılıyor… Biyolojik silah üretmek isteyen ve üretme kapasitesine sahip ülkelerin sayısının arttığı konuşuluyor… Gerçi biyolojik silahların kullanımını engelleyen birtakım uluslararası sözleşmeler var ama uygulamada söz konusu silahların kullanımını engelleyecek mekanizmaların olduğunu söylemek zor… Üstelik genetik mühendisliğindeki gelişmelerle birlikte her geçen gün biyolojik ajanların öldürücülüğü artmakta, yasal ve yasal olmayan kullanım alanlarını ayırt etmenin zor olduğu ortamlarda ulusal ve uluslararası kontrollerden etkilenmeden üretilebilmekte ve kullanılabilmekteler…

Güvenlik ve savunma politikalarına etki yanında küresel silahlanma yarışının geleceği de küresel salgın bağlamında yeniden tartışılmaya açıldı… Savaşların içeriğinin ve yöntemlerinin değişme olasılığı… Yeni savaş biçimleri… Yeni savaş biçimlerine uygun kapasite artırımı… Konvansiyonel olan, olmayan savunma yatırımları… Küresel silahlanma yarışının biyolojik saldırıları da kapsayacak şekilde devam etmesi… Biyolojik saldırılara karşı hazırlıklı olma… Savunma bütçesini yeni koşullara göre revize etme… Önleyici ve caydırıcı tedbirler alma, mekanizmalar oluşturma… Virüslerle diplomatik yolla ve masada anlaşma şansımızın olmadığını bilme… Dolayısıyla virüsle hiç karşı karşıya gelmemek için “ön alma” zorunluluğunu hissetme…

Görünen o ki, “insanı” merkeze alan güvenlik anlayışının hâkimiyetine zorlandığımız bir dönemi yaşıyoruz… Bir taraftan da küresel salgın öncesi zaten hissedilen, ancak salgınla birlikte daha da derinleşen belirsizliğin, öngörülmezliğin yarattığı tedirginlikler eski alışkanlıklarımıza, anlayışlarımıza, sıkı sıkı sarılmaya itiyor bizi… İkisi arasındaki araf “yeni altın dengemiz” olacak gibi!

Diğer Yazılar

RAPOR | Türkiye-Birleşmiş Milletler (BM) İlişkileri: Ortak Çıkar ve Uyuşmazlık Alanları

ÖZET 2002 yılından günümüze Türk dış politikasının seyri ve temel dinamikleri değerlendirildiğinde üç farklı dönemden ...
Daha Fazlasını Oku

Küresel Salgın ve Biz…

Küresel salgın “öncesi biz” ile “sonrası biz” arasında neler değişti? Kaçımız samimiyetle bu soruyu yanıtlayabilir ...
Daha Fazlasını Oku

Küresel Salgından Sağlık Güvenliğine

Küresel salgın birincil hedef haline getirmek suretiyle en çok “kendimiz ve yakınlarımızın sağlığı” konusunda endişelendirdi ...
Daha Fazlasını Oku

Küresel Salgın: Çevre Güvenliğine İlişkin Değerlendirmeler…

Küresel salgın başka birçok konuda olduğu gibi çevre ile olan ilişkimizi de yeniden ele almamıza ...
Daha Fazlasını Oku

Küresel Salgın: Üniversitelerde Tercih Telaşı

Küresel salgın -ister istemez- hemen hepimizi bugüne kadar “neyi, neden yaptık/yapabildik, ya da yapmadık/yapamadık?” soruları ...
Daha Fazlasını Oku

Bizden Haberdar Olun

Mail aboneliği başlatmak için mail adresinizi bizimle paylaşabilirsiniz.

    Paylaş
    Etkinlik Takvimi
    Eylül

    Ekim 2024

    Kasım
    Pzt
    Sal
    Çar
    Per
    Cum
    Cmt
    Paz
    30
    1
    2
    3
    4
    5
    6
    Etkinlikler için Ekim

    1st

    Etkinlik Yok
    Etkinlikler için Ekim

    2nd

    Etkinlik Yok
    Etkinlikler için Ekim

    3rd

    Etkinlik Yok
    Etkinlikler için Ekim

    4th

    Etkinlik Yok
    Etkinlikler için Ekim

    5th

    Etkinlik Yok
    Etkinlikler için Ekim

    6th

    Etkinlik Yok
    7
    8
    9
    10
    11
    12
    13
    Etkinlikler için Ekim

    7th

    Etkinlik Yok
    Etkinlikler için Ekim

    8th

    Etkinlik Yok
    Etkinlikler için Ekim

    9th

    Etkinlik Yok
    Etkinlikler için Ekim

    10th

    Etkinlik Yok
    Etkinlikler için Ekim

    11th

    Etkinlik Yok
    Etkinlikler için Ekim

    12th

    Etkinlik Yok
    Etkinlikler için Ekim

    13th

    Etkinlik Yok
    14
    15
    16
    17
    18
    19
    20
    Etkinlikler için Ekim

    14th

    Etkinlik Yok
    Etkinlikler için Ekim

    15th

    Etkinlik Yok
    Etkinlikler için Ekim

    16th

    Etkinlik Yok
    Etkinlikler için Ekim

    17th

    Etkinlik Yok
    Etkinlikler için Ekim

    18th

    Etkinlik Yok
    Etkinlikler için Ekim

    19th

    Etkinlik Yok
    Etkinlikler için Ekim

    20th

    Etkinlik Yok
    21
    22
    23
    24
    25
    26
    27
    Etkinlikler için Ekim

    21st

    Etkinlik Yok
    Etkinlikler için Ekim

    22nd

    Etkinlik Yok
    Etkinlikler için Ekim

    23rd

    Etkinlik Yok
    Etkinlikler için Ekim

    24th

    Etkinlik Yok
    Etkinlikler için Ekim

    25th

    Etkinlik Yok
    Etkinlikler için Ekim

    26th

    Etkinlik Yok
    Etkinlikler için Ekim

    27th

    Etkinlik Yok
    28
    29
    30
    31
    1
    2
    3
    Etkinlikler için Ekim

    28th

    Etkinlik Yok
    Etkinlikler için Ekim

    29th

    Etkinlik Yok
    Etkinlikler için Ekim

    30th

    Etkinlik Yok
    Etkinlikler için Ekim

    31st

    Etkinlik Yok

    Diplomatik İlişkiler ve Politik Araştırmalar Merkezi

    Center for Diplomatic Affairs and Political Studies

    ‎مركز الشؤون الدبلوماسية والدراسات السياسية

    Centre des Affaires Diplomatiques et des études Politiques

    Центр дипломатических отношений и политических исследований

    外交事务与政治研究中心

    Back to top of page