Foreign Policy dergisi “koronavirüs salgını sonrası dünyanın nasıl görüneceğine” ilişkin 20 Mart 2020 tarihinde bir analiz yayınladı. Salgının kalıcı siyasi ve ekonomik dönüşüme sebep olacağı fikrine açıklık getirmek amacıyla kaleme alınan yazıda önde gelen on iki küresel düşünürün görüşlerine yer veriliyor.
Genel olarak bakıldığında makaleye katkı sağlayan düşünürlerin “koronavirüs salgını sonrası dünya için” öngördükleri kısaca iki farklı yol göze çarpıyor. Dünya ya “küreselleşmenin biteceği, ulus-devlet ve milliyetçiliğin güçleneceği daha az özgür, daha az zengin ya da “yeni tip bir küreselleşmenin, uluslarararasıcılığın, karşılıklı bağımlılığın” hüküm süreceği daha işbirlikçi ve daha serbest, özgürlükçü bir yer olacak…
Makalede görüşlerine yer verilen Stephen M.Walt, Richard N. Haass ve Shivshankar Menon siyasi açıdan, Robin Niblett, Shannon K.O’Neil ve Laurie Garrett ekonomik açıdan-aralarında ufak tefek görüş ayrılıkları olsa da- “koronavirüs salgını sonrası dünya için” yukarıda bahsedilen ilk yolun daha olası olduğunun altını çiziyor.
Stephen M.Walt örneğin “salgının ulus-devlet ve milliyetçiliği güçlendireceğini”, “tüm hükümetlerin salgınla mücadele için acil önlemler alacağını ve kriz bittiğinde de, çoğunun kriz dolayısıyla elde etmiş olacağı ilave gücü bırakmakta gönülsüz davranacağını” söylüyor. Dahası “Kovid-19’un güç ve etkinin Batı’dan Doğu’ya kayışını hızlandıracağını” belirterek Güney Kore, Singapur ve Çin (başta hataları olsa da)’in salgınla mücadelede başarılı olduğunu, ABD ve Avrupa’nın ise tedbir almakta geciktiğini” dile getiriyor. Walt’un önemli bir tespiti daha var: “Dünya politikasının çatışmacı doğasının değişmeyeceği gerçeği.” Walt “tarihte yaşanan diğer salgınlar gibi Kovid-19’un da büyük güçler arasındaki rekabeti sona erdirmeyeceğini ve yeni bir küresel işbirliği dönemini başlatamayacağını” vurguluyor. Walt “Kovid-19 daha az özgür, daha az zengin bir dünya yaratacağı” görüşünde.
Richard N. Haass da “koronavirüs krizinin ülkeleri en azından önümüzdeki birkaç yıl içlerine döndüreceğini, ülkelerin bu süre zarfında dışarıda olandan ziyade kendi sınırları içinde olana odaklayacağını” düşünüyor. Ona göre de “arz zincirinde hissedilen güvenlik açığı ülkeleri kendi kendilerine yeterli olmaya itecek, büyük ölçekli göçe karşı muhalefet daha da artacak, kaynaklarını krizin ülke içinde yarattığı etkilerini bertaraf etmeye ayıracak olan ülkeler bölgesel ve küresel sorunlarla (iklim değişikliği dâhil) ilgilenmekte daha gönülsüz davranacak.” Haass’ın bir başka önemli öngörüsü daha var. “Pek çok ülke krizle başa çıkmakta zorluk yaşayacak, dolayısıyla dünyada başarısız ve zayıf devletlerin sayısı artacak. Kriz ayrıca ABD ve Çin ilişkilerindeki zaten var olan gerginliğe katkı sağlayacak ve Avrupa bütünleşmesini zayıflatacak.”
Shivshankar Menon ise “salgının erken aşamasında olunmasına rağmen üç konunun öne çıktığı” görüşünde. Küresel salgının ülkelerin içi ve birbirleri arasındaki siyaseti değiştireceği, birbiriyle bağlantılı dünyanın sonuna henüz gelinmediği ve umut etmek ve iyi hissetmek için birtakım nedenlerin oluştuğu. Menon “her hâlükârda hükümetlerin dönüşüne şahit olduğumuzu, tecrübelerin otoriter ve popülist liderlerle yönetilen ülkelerin salgınla başa çıkmada daha iyi olduklarını göstermediğini, hatta Kore ve Tayvan örneğinde olduğu gibi salgına daha başarılı ve daha erken müdahale eden ülkelerin popülist ve otoriter liderlerle yönetilmediğini” belirtiyor. Menon ayrıca “küresel salgının aslında ülkeler arasındaki karşılıklı bağımlılığın bir kanıtı olmasına rağmen her seviyede bir içe dönüş ve otonomi ve kendi kaderinin kontrolünü ele alma arayışı yaşandığını, bu yüzden de daha fakir, daha küçük ve daha acımasız bir dünyaya doğru gidildiğinin” altını çiziyor. Son olarak da “küresel salgının karşı karşıya kaldığımız küresel sorunlarda çok taraflı işbirliği yapmamızın gerçek çıkarımız olduğunu kavramamıza neden olması halinde ise iyi bir amaca hizmet edeceğini” ifade ediyor.
Robin Niblett de “bildiğimiz küreselleşmenin sonuna” geldiğimiz” görüşünde. Ona göre de “Kovid-19 hükümetleri, şirketleri, toplumları uzun sürecek kendi ekonomik izolasyonlarıyla başa çıkabilecek kapasitelerini güçlendirmeye zorluyor. Bu durumda da dünyanın 21.yüzyılın başında tanımlanan karşılıklı fayda esasına dayalı küreselleşme fikrine dönmesi mümkün görünmüyor.”
Shannon K.O’Neil’a göre ise “Kovid-19 küresel imalâtın temel ilkelerini sabote ediyor.” “Şirketler bugün üretime hâkim olan çok basamaklı, çok ülkeli arz zincirlerini yeniden düşünmek ve küçültmek zorunda kalacak. Daha çok şirket arzın nereden geldiğini bilmeyi daha fazla talep ve ihtiyaç fazlası oluşturmayı verimliliğe tercih edecek. Hükümetler de stratejik olarak gördüğü sanayide ulusal yedek plan ve rezerve sahip olmayı zorlamak üzere sürece dâhil olacak. Kârlılık düşecek ancak arz istikrarı yükselecek.”
Laurie Garrett da “koronavirüs salgının yalnızca uzun vadeli ekonomik etkilere neden olmayacağı daha radikal değişime de öncülük edeceği” görüşünde. Garrett’a göre sonuç küresel kapitalizmde (arz zincirinin ülkeye yakınlaştırılması, gelecekteki sorunlara karşı ihtiyaç fazlası oluşturma, yakın dönem kârların kesilmesi ancak bütün sistemin daha dayanıklı kılınması gibi ) dramatik ölçüde farklı yeni bir aşama olabilir.
Makaleye katkı sağlayan düşünürlerden Kishore Mahbubani, G. John Ikenberry, Joseph S. Nye, Kori Schake, John Allen ve Nicolas Burns’ın ise yine aralarında bir takım görüş ayrılıkları olsa da “koronavirüs salgını sonrası dünya için” yukarıda bahsi geçen ikinci yol üzerinde durdukları görülmektedir.
Kishore Mahbubani örneğin Kovid-19 salgının küresel ekonomik gidişatı radikal bir biçimde değiştirmeyeceğini düşünenlerden. Mahbubani’ye göre “Kovid-19 sadece, çoktan başlamış olan ABD-merkezli küreselleşmeden daha Çin-merkezli küreselleşmeye kayışı hızlandıracak. ABD halkı küreselleşme ve uluslararası ticarete inancını kaybetti, Çin ise tam tersi inancını kaybetmedi.”
1.John Ikenberry de “salgının yarattığı ekonomik hasar ve sosyal çöküş göz önüne alındığında kısa vadede milliyetçiliğin güçlenmesi, büyük güçler arasında rekabet, stratejik ayrışma vb. dışında bir öngörünün mümkün olamayacağını” belirtiyor. Ancak Ikenberry’nin bir beklentisi daha var. “1930’larda ve 1940’larda olduğu gibi yavaş da olsa bir çeşit uluslararasılaşmanın karşı akım olarak ortaya çıkabilme olasılığı”. Ikenberry “ilk başta daha milliyetçi bir karşılık olabilir ama uzun vadede demokrasiler kabuklarından çıkıp yeni tip bir faydacı ve korumacı uluslararasılaşma bulacaklar” görüşünde.
Joseph S. Nye ise “ABD’nin yeni bir stratejiye ihtiyaç duyduğunu” dile getiriyor. Ona göre “Kovid-19, 2017 yılında ABD Başkanı Donald Trump tarafından açıklanan ve büyük güçler arasındaki rekabete dayanan yeni ulusal güvenlik stratejisinin yetersizliğini ortaya koyuyor. ABD büyük güç olarak varlığını devam ettirse de, kendi başına hareket ederek güvenliğini koruyamaz. Kovid-19, iklim değişikliği gibi sınır aşan tehditlerde ABD ‘gücünü diğer ülkeler üzerinde’ görmek yeterli değil, başarı için ‘diğer ülkelerle birlikte gücün’ önemini kavramak gerekir. Her ülke ulusal çıkarını önceler, önemli olan bunun geniş ve dar anlamıyla ne şekilde tanımlandığıdır.”
Kori Schake de ABD politikasını eleştiriyor ve “ABD’nin artık uluslararası bir lider olarak görülemeyeceğini, bu krizde ABD’nin liderlik testinden geçemediğini” belirtiyor. Schake’ye göre de problem ABD hükümetinin ulusal çıkar tanımı.
John Allen ise “her zaman olduğu gibi tarihin yine Kovid-19 krizinin ‘kazananları’ tarafından yazılacağını belirtiyor. Allen “kaçınılmaz olarak, kendilerine özgü siyasi ve ekonomik sistem ve kamu sağlığı bağlamında krize daha iyi direnç gösteren ülkeler, farklı tecrübeleri ve daha tahripkâr sonuçları yaşayan ülkeler karşısında başarı talep edecekler. Bu bazıları için demokrasi, çok taraflılık, evrensel sağlık hizmetinin büyük ve kesin zaferi, bazıları içinse kararlı, otoriter yönetimlerin ‘faydalarının’ ortaya çıktığı vitrin anlamına gelecek. Her halükarda bu kriz uluslararası sistemin güç yapısını değiştirecek. Kovid-19 ekonomik faaliyetleri baskılayacak ve ülkeler arasındaki gerginliği artıracak” diyor.
Nicolas Burns’e göre de “Kovid-19 salgını bu yüzyılın en büyük küresel krizi.” Burns “Salgının sebep olduğu kamu sağlığı, mali ve ekonomik krizlerin her birinin bildiğimiz uluslararası sistem ve güç dengesini ebediyen değiştirecek bir sismik şok yaratabileceğinin” altını çiziyor. ABD ve Çin krize kimin sebep olduğu konusundaki ağız dalaşını bırakıp, krizle daha etkin mücadele edemedikleri sürece güvenilirliklerini büyük ölçüde yitirebilir, AB üye ülkelere hedefe yönelik destek vermemesi halinde, üye ülkeler Brüksel’e devrettikleri yetkileri geri alabilir. ABD içinse kritik olan krizden çıkış için federal hükümetin etkin önlemler alma becerisi.” Burns’un üzerinde durduğu bir konu daha var. “İnsan ruhunun gücü. Doktorların, hemşirelerin, siyasi liderlerin, sıradan vatandaşın gösterdiği direnç, etkinlik ve liderlik. Bunun ilerisi için bir umut olduğu görüşünde Burns.
Durumu yukarıda görüşlerine yer verilen ‘küresel düşünürlerin’ fikirleri ışığında özetleyecek olursak “koronavirüs salgını sonrası dünya için” öne çıkan en önemli konuların ‘küreselleşme ve ulus-devletin nasıl tanımlanacağı, her ikisinin birbirinin karşısında ya da yanında nasıl konumlanacağı, ulusal çıkarın neyi gerektirdiği, küresel düzlemde farklı bir kavramlaşmaya doğru gidilip gidilmeyeceği’ olduğu açıkça görülmektedir. Yeni bir küreselleşme derken neyin kastedildiği, ulusal çıkarın yeni gereklerinden bahsedilirken neyin amaçlandığı, yeni bir küresel kapitalizm fikrinin altının nasıl doldurulduğu, dünya politikasının çatışmacı doğasıyla başa çıkabilecek yeni araçların nasıl inşa edileceği, yeni düzenin bir lidere ihtiyaç duyup duymayacağı, duyarsa liderlik yapacak ülke/ülkelerin hangisi/hangileri olacağı ve mevcut küresel/bölgesel örgütlerin akıbeti henüz net değil.
Şimdilik üzerinde hem fikir olunan neredeyse tek bir husus var: Küresel salgının ülkeler ve dünya için önemli siyasi, ekonomik etkileri olacağı ve dönüşümleri hızlandıracağı.
Son olarak küresel salgın vesilesiyle ABD’nin “Önce Amerika” politikasının da daha fazla eleştirilmeye başlandığı, hatta ABD’nin dünyaya mutlaka müdahil olması gerektiğinin altının da kalın çizgilerle çizildiğini de mutlaka not etmek gerekiyor. Verilen mesaj net: Koronavirüs salgını sonrası görmek istediğin dünyayı şekillendirmek için bugünden harekete geçmek gerek…Yarın çok geç olabilir…