
Küresel salgın dünya çapında dijital dönüşümü zorlayıcı, teşvik edici ve hızlandırıcı bir etkiye sebep oldu. Hal böyle olunca bir taraftan hemen her alanda daha önceden başlamış olan dijitalleşmenin ne demek olduğu, avantajları, önemi, yapılması gerekenler, yaratabileceği muhtemel sorunlarla ilgili tartışılmalar sürerken, diğer taraftan hızlıca, planlanandan ya da öngörülenden önce, henüz hazırlıklar tam tamamlanamadan dijitalleşme süreci tecrübe edilmek zorunda kalındı…
Aslında dijital teknolojilerin günlük hayat, eğitim ve iş hayatıyla bütünleştirilmesi konusu uzun zamandır gündemdeydi ve teknolojiye dayanan yeni bir yaşam oluşturması fikri çokça konuşuluyordu. Özellikle Endüstri 4.0 bağlamında dijitalleşmenin “tercih” olmanın ötesine geçtiği, zorunluluk haline geldiği söylenmeye başlanmıştı. Birçok kurum ve kuruluş için yakın gelecekte rekabet edebilmenin temel yolunun dijital dönüşüm olduğu ve bu değişimin dışında kalanların zorluk yaşayacağı, hatta yok olacağı fikri çok yaygındı. Bu sebeple söz konusu oluşumların çoğu bu doğrultuda planlama sürecini hızlandırmış, mevcut kaynaklarını göz önünde bulundurarak dijitalleşme doğrultusunda adımlar atmaya başlamıştı. Dolayısıyla küresel salgın hemen her sektördeki kurum ve kuruluşları dijital dönüşümden haberdar ancak “dijital dönüşümü” farklı düzeylerde gerçekleştirmiş bir halde buldu…
Eğitim sektörünün de yukarıda bahsi geçen gelişmelerden uzak kalması mümkün değildi. Nitekim küresel salgının çok öncesinde başta Endüstri 4.0’ın gereksinimlerine uyumu kolaylaştırmak, uygun iş gücünü yetiştirmek ve teknolojiyle iç içe büyüyen Z kuşağının öncelik ve beklentilerini karşılamak gibi pek çok sebep Eğitim 4.0 tartışmalarını gündeme taşımıştı.
Anaokulundan, hayat boyu öğrenmeye hemen her seviyede var olacak temel ilkeler oluşturulmuş, eğitimin geleceği amaç, içerik, uygulama araç ve alanları bağlamında yeniden değerlendirilmeye, olası yeni “kural değişiklikleri” ve yeni eğitim modelleri üzerinde çalışılmaya başlanmıştı.
Eğitim 4.0 da esas olarak zaman ve mekandan bağımsız, kişileştirilmiş, proje tabanlı, saha deneyimini önemseyen, inovasyon, girişimcilik ve tasarıma özel bir yer ayıran, hayat boyu öğrenmeyi destekleyen, öğrenci-merkezli, eğitimciyi öğrencinin “eğitimi” kadar “geleceğinin” şekillendirilmesinde de sorumlu hale getiren bir model olarak öne çıkmıştı. Hemen her eğitim kurumu da bu eğilimler çerçevesinde kendi mevcut konumlarını gözden geçirmeye, atılacak adımları belirlemeye, gerekli hazırlıkları yapmaya başlamıştı. Tüm bu eğilimlerin odağında ise “eğitimde dijitalleşme ya da dijital eğitim” tartışmaları vardı. Hatta 2012 yılından bu yana Dijital Öğrenme Günü bile kutlanıyordu…
Dijital eğitim temel olarak öğretim ve öğrenme süreçlerinde yenilikçi dijital araç ve teknolojilerin kullanılması anlamına geliyor ve aralarında belli farklar olsa da Teknoloji Destekli Eğitim, e-öğrenme, uzaktan eğitim, çevrim içi öğrenme gibi çeşitli biçimlerde adlandırılıyordu… Yine melez (hybrid) öğrenme, karışık öğrenme, karma öğrenme gibi farklı biçimlerde ifade edilen geleneksel eğitim metoduyla (çoğunlukla yüz yüze eğitimle) dijital eğitim modelinin birlikte kullanılmasını öngören harmanlanmış öğrenme (blended) yaklaşımın ortaya çıkardığı ters yüz edilmiş öğrenme (flipped learning, inverted learning) modeli sıkça kullanılmaya başlanmıştı.
Eğitim sektörünün geleceğine ilişkin tüm bu tartışmaların yapıldığı bir ortamda küresel salgın bir anda dünya çapında hemen her düzeyde neredeyse tüm okulların kapanmasına sebep oldu. Bu durum da eğitimin öngörülemeyen bir hızla dijital platformlara çekilmesinin, e-öğrenmenin, uzaktan eğitimin hâkim eğitim modeli haline gelmesinin önünü açtı. Hatta salgın sebebiyle hızla ve zorunlu olarak uygulamaya konulan bu modelin bir nevi eğitimin “yeni normali” olarak salgın sonrasında da devam edip etmeyeceği, edecekse bunun eğitim sektörünü nasıl etkileyeceği tartışmalarını da alevlendirdi.
Eğitimde dijital teknolojilerin kullanılması temel olarak dört alan üzerinden ele alınıyor. Hangi düzeyde olursa olsun tüm öğrencilere temel dijital eğitim, dijital yetkinliğe sahip eğitmenler, dijital altyapı, enformasyon teknolojileri donanımı ve dijital eğitim mecraları… Söz konusu alanlardaki fırsatlar, meydan okumalar ele alınarak değerlendirmeler yapılıyor. Küresel salgın gibi mücbir bir sebebin hızlandırdığı süreç ve bu hızlı geçişin yarattığı sürece uyumda yaşanan zorluklar, hazırlıksız yakalanmalar, zihinsel dönüşümün teknik dönüşümü aynı hızla takip edememesi ve geleneksel eğitim alışkanlıklarının “ileriye ket vurması” en çok tartışılan konular olarak öne çıkıyor… Tüm zorluklarına rağmen dijital eğitimin sunduğu imkânlar ve avantajlar (esneklik, düşük maliyet, farklı öğrenme teknikleri vs.), bundan sonra kaçınılmaz bir süreç olduğuna dair varsayımlar, öngörüler de sıkça konuşuluyor…
Dijital eğitimin meydan okumaları açısından eğitimde ve dijital platformlara erişimde eşitsizlik, eğitimin etkinliğinin ve kalitesinin ölçülmesine yönelik kaygılar, takibine ilişkin endişeler, teknik yetersizlikler, ilgili alandaki yatırım ve hazırlıkların istenilen seviyelerde olmaması, güvenlik sistemlerindeki olası açıklar (siber saldırılar, kişisel bilgilerin erişilebilir olması, sınavların güvenliği vs.), eğiticinin eğitimindeki eksiklikler, e-ders kitaplarının ve dijital kaynakların çeşitliliği ve içeriğine ait soru işaretleri, hukuki açıklar, genellikle büyük şirketlerin bulut bilişimlerinin kullanılmasının yaratabileceği olası sorunlar vs. gündemin en üst sıralarında… Bir de yüz yüze eğitimin insani etkileşim boyutu, eğitim sektörünün paydaşlarının zihinsel dönüşümü, böyle bir dönüşümün gerçekleşmesi için gerekli olan irade ve arzunun olup, olmadığına ilişkin tartışmayı sürece kattığımızı düşünün…
Diğer taraftan iş süreçlerinde yaşanacak teknolojik gelişmelerin yaratacağı olası iş kayıpları, insana ihtiyaç duyulan işlerin büyük ölçüde ortadan kalkabileceği şüphesi, mesleklerin yeniden şekillenme olasılığı, toplumsal normların ve insan ilişkilerinin dönüşümü, insan- robot birlikteliğinin yaratacağı etkiler, trans-hümanizm, post-hümanizm öngörüleri de gündemimizi meşgul etmeye devam ediyor… Starlink ve Neurolink projeleri örneğin bu tartışmaların neresinde duruyor acaba?
Bu arada şirketler de ihtiyaç duyduğu çalışanların sahip olmasını istediği bilgi, beceri ve yetenekleri güncellemeyi sürdürüyor… 2020 başlarında yaratıcılık, ikna, işbirliği, uyum, duygusal zekâ, problem çözümü, eleştirel düşünme, bilişsel esneklik ve müzakere yeteneği ile birlikte Blockchain, bulut bilişimi, analitik düşünce, yapay zekâ, video içerik üretimi vs. dile getiriliyordu, küresel salgın sonrası yeni bir güncellemeye gerek olacak mı onu da göreceğiz…
Küresel salgın günlerinde distopik dünyalara seyahat ettiren post-apokaliptik filmler oldukça popüler… Tüm bunları yazarken benim de aklıma Divergent filmi düştü… Trans-hümanizm, post-hümanizm çerçevesinde yeni bir Divergent filmi çekilse o beş farklı toplum kesimini hangi erdemler temsil eder ve herhangi bir gruba ait olmayan “uyumsuzlar” kimler olur ve bu “uyumsuzları” ortadan kaldırma görevi kime verilirdi acaba?