Biyosfer, tüm ekosistemlerin dünya çapındaki toplamıdır. Biyosferin, en azından yaklaşık 3.5 milyar yıl önce bir Biyopoez (basit organik bileşikler gibi canlı olmayan maddeden doğal olarak oluşmuş yaşam) veya Biyogenez (canlı maddeden oluşmuş yaşam) sürecinden başlayarak evrim geçirdiği varsayılmaktadır.
Resmi olarak şu anda Kuvaterner Dönem’in Holosen Bölümü’nde yer alıyoruz. Holosen çağı, 11 bin 700 yıl önce son buzul çağının sona ermesi ve böylece dünya yüzeyini kaplayan büyük buzulların erimesiyle başladı. Böylece insanlığın gezegen yüzeyine dağılımı ve tarım çağı ve uygarlığın gelişimi başlamış oldu. 11.000 yılda insan nüfusu çok yavaş bir eğilimle arttı. Sanayi çağının başlangıcında dünya nüfusu 1 milyarın altındaydı.
Ancak sanayi çağının başlaması ile her şey değişti. 1909 yılında Fritz Haber, havadaki azotu amonyağa dönüştürmeyi başardı. Bu gelişme iki açıdan insanlık tarihindeki kritik dönemeçlerden birisini oluşturdu. Bir yandan azotun gübre haline getirilmesi ve tarımsal verimliliğin artması sayesinde nüfus büyük bir hızla artmaya başladı; ama öte yandan azot döngüsü 2,5 milyar yıldır gözlemlenmemiş ölçüde bozuldu. Yani artık doğada üretilenden fazla azot var. 11.000 yıllık tarım çağında bir bozulma yaşanmamışken,100 yıl gibi çok kısa bir sürede, Dünya topraklarının %70’ini elimizle bozduk ve 2050 yılında bu oran %90’a çıkacak.
Bu nedenle pek çok bilim insanı Holosen’in artık sona erdiğini ve bunun yerine, sanayi çağı ile beraber Antroposen adı verilen bir çağın başladığını düşünüyor. Yunanca insan anlamına gelen antropos kelimesinden türetilen bu çağ insanın doğayı olumlu ya da olumsuz yönde değiştirebilecek bir güç olduğunu ifade eder.
Nasıl adlandırırsak adlandıralım, insan faaliyetlerinin dünyayı nasıl etkilediğini ve sonuçlarını çok net olarak görüyoruz. Ancak bundan sonraki aşamada, insanlığın geleceğinin nasıl şekilleneceği o kadar net değildir. Geldiğimiz aşamada insanlığın geleceği için üç senaryo ileri sürülüyor.
İlk senaryo çöküş senaryosudur. Bu senaryoya göre biyosferdeki hasar geri döndürülemez bir aşamaya geldiğinden dünya üzerinde insanın varlığı sona erecektir. İkinci senaryo sürdürülebilir geri çekilme senaryosudur. Gezegen düzeyinde aklın ortaya çıkacağını varsayan bu senaryoya göre yeni teknolojiler sayesinde biyosferdeki hasar ortadan kaldırılacak ve dünya genelinde biyosferle uyumlu yeşil ekonomi hakim olacaktır. Üçüncü senaryo ise ikinci bağlantılı olup, gezegen düzeyinde akıl aşamasından gezegenler arası akıl aşamasına geçilebileceğini öngörmektedir. Buna göre bu aşamada tekillik ortaya çıkacak ve insanoğlu diğer gezegenlerde de hayat kurabilecektir. Topyekün yokoluşu öngördüğü için ilk senaryo üzerinde durmamıza gerek yok ancak hayatın devamını vaad eden diğer senaryolar üzerinde durulmaya değer.
Sürdürülebilir Geri Çekilme Mümkün mü?
Milyonlarca yılda oluşan biyosferdeki tüm dengeler iki yüzyıl önce başlayan fosil yakıtlara dayalı sanayileşme ve ona eşlik eden kapitalist ekonominin etkileri ile bozuldu. Sanayi çağının başlamasından sonra insanlık fosil yakıtları çıkarmaya, ozon tabakasını etkilemeye ve canlı türlerini yok etmeye başladı. Değişen denizler, kirlenen topraklar ve sular, yerinden edilen dağlar, ormansızlaşma, atıklar, hızlı kentleşme ve atmosferdeki karbon yüklenmesi ile tanımlanan bu çağ “Kolektif İnsan Yıkımı” çağıdır.
Ama artık sanayi çağı ömrünü tamamladı. 21. yüzyılda ortaya çıkan teknolojilere bağlı olarak ekonomik sistem devrimsel bir değişim içerisine girmiş durumda. Ortaya çıkan yeni ekonomi, güneş, rüzgar, hidrojen, jeotermal ısı, biyokütle ve okyanus dalgaları ve gelgitler gibi her yerde bulunabilen yenilenebilir enerjiler etrafında örgütleniyor. Milyonlarca farklı noktada üretilen, depolanabilen, dağıtılabilen bir enerji rejiminin oluşturulması, Dağıtık Yeşil Enerjilere Dayalı Ekonomi Devrimi‘ne kapı açıyor.
…