Avrupa tarihi krizler, savaşlar, parçalanmalar ve bütünleşmeler tarihidir. Ancak, Avrupa’nın savaşlarını bütün dünyayı ilgilendiren hale gelmesi sanayi devrimi sonrasında Avrupa’nın geçirdiği değişimden kaynaklanıyor.
18. yüzyıldan itibaren başlayan süreçte batıda sanayi devrimiyle birlikte geleneksel toplumdan modern topluma geçiş hızlandı, kapitalist bir üretim biçimi, genel ve eşit oy hakkına dayalı demokratik bir siyasal yapı ve bunların belirlediği bir yönetim aygıtı oluşmaya başladı.
Bu gelişmelere bağlı olarak batılı güçler bir yandan maddi olarak dünyaya yayılırken, öte yandan batılı değerlerde dünyanın küreselleşmenin etki alanında kalan bölgelerine taşınmaya başladı ve liberal düşünce üzerinde yapılanan siyasal sistem ve kapitalist ekonomi adeta rakipsiz bir model olarak uygulanmaya başlandı. Avrupa dünyanın fabrikası, laboratuvarı, üniversitesi haline geldi, tam anlamıyla bir Avrupa-merkezcilik yaratıldı.
Bu dönemde çok hızlı bir ekonomik gelişmede yaşandı. Avrupa’nın nüfusu 1800’de 187 milyon iken, 1900’de 400 milyon’a çıktı. Dünya endüstriyel üretiminin %50’si Avrupa tarafından yapılır hale geldi.
Bir savaş neredeyse imkansız görünmekteydi. Ancak Özellikle ekonomik gelişmenin kaynağı olan denizaşırı faaliyetlerde kıyasıya bir çekişme vardı ve pasifist partiler hükümetlerde etkili değildi. Saldırgan milliyetçilikle beslenen emperyalist devletler arasındaki derin çekişmeler Avrupa’yı, hayali birleşik alanı, bir savaş alanına çevirdi.
Avrupa’nın Entegrasyonu
Savaş sonucu baştanbaşa yıkılan Avrupa’da Bir birliğe gitme yolundaki hareketlerin temelinde iki sebep yatar. İlki Avrupa’nın savaş sonrası kendi zayıflığının farkına varması, ikincisi ise, bundan böyle silahlı çatışmaya izin vermeyecek bir yapının arayışıdır.
Avrupa’da “bir arada hareket etme” hareketi olarak başlayan ve sonradan “bir araya gelme” hareketine dönüşen Avrupa Entegrasyonu, başından itibaren planlı bir yaratılış eylemi, izlenecek bir yol, hangi limana yöneldikleri konusunda anlaşmalar olmadan büyüdü. Bu sürece daha yakından baktığımızda gerilemeler, ilerlemeler, krizler ve bütünleşmeler görürüz.
Bu süreç için üç ana aşama ortaya konabilir: Birincisi, Politik olarak gevşek bir ekonomik birliğinin kuruluş aşaması; daha sonra 1992’den itibaren Maastricht temelinde, önce derinleşme sonra Soğuk Savaş’ın sona ermesini takip eden yirmi yıl içinde 28 devleti kapsayacak şekilde genişleme ve üçüncü bir aşama olarak, 2010’ların varoluşsal krizleri sırasında meydana gelen değişimler.
…