Batı tarihindeki bu en korkunç yüzyıl, aslında demokrasi adına yüksek beklentiler atmosferinde başlamıştı. 1900’lü yıllara güvenle adım atan demokrasi, kendisini bir anda savunmada buldu. II. Dünya savaşının sonuna gelindiğinde, gezegende sadece bir düzine demokrasi kalmıştı. Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra yine benzer ışıltılı umutlar ve büyük beklentiler yükseldi. Tarihin sonu doktrinine göre, liberal demokrasi siyasal sistemlerin evrenselleşmesinin son biçimi olarak kutsandı. Ama şimdi demokrasi, onu rotasından çıkarmakla tehdit eden muazzam enerjilerle tekrar yüzleşmek zorunda. Birçok ülkede yaşanan hızlı dönüşümlerin etkisi altında ortaya çıkan siyasi kutuplaşma, küreselleşmenin getirdiği anonimleşmeye karşı tepki olarak yükselen kimlik politikaları, kapitalizmin ortaya çıkardığı büyük eşitsizlikler ve bu gelişmeler karşısında etkisiz kalan geleneksel siyasi kurumlara güvenin azalması, statükoya meydan okuyan popülist hareketler ve otoriter rejimlerin yükselmesi demokrasinin gerilemesi için verimli bir zemin oluşturuyor. Sanayileşme ve küreselleşmenin ilk aşamasında birbirleri ile entegre olan kapitalizm, liberalizm, demokrasi ve ulus devlet arasındaki bağlar çözülüyor. Liberal köklerinden kopan Kapitalizm her gittiği rejimin renklerin alarak yoluna devam ediyor. Neoliberal politikaların iflası sonucu müdahaleci büyük devlet küllerinden yeniden doğuyor. Demokrasiler ise kendi özünü oluşturan ifade özgürlüğünü sonuna kadar istismar eden popülist söylem karşısında çaresizce intihara sürükleniyor.
Neoliberalizmin Ölümü
2. Dünya savaşından sonra küresel pazarlar yaratabilmek amacıyla kapitalizm yeniden yapılandırıldı ve iç pazarın oluşturulması amacıyla yaratılan Ulusal sınırlar kaldırılarak, pazarlar bütünleştirildi ve egemenlik ulusüstü ve ulusaltı yapılarla paylaşılmaya başlanıldı. Bu süreçte küresel kapitalizm küresel ölçekte dolu dizgin yayılırken, 1980’li yıllardan itibaren Neoliberalizmin devletin doğasına ve varlık nedenine yönelttiği keskin eleştirilerin kamu yönetimine yansıması sonucunda ortaya çıkarılan “Yeni Kamu İşletmeciliği” (YKİ) anlayışı kapsamında, devlet küçültülmeye, piyasaya açılabilecek kamu hizmet alanları piyasaya açılmaya, “piyasalaştırılması” mümkün olmayan hizmetler ise, özerk kuruluşlara, ajanslara, bölgesel ve yerel yönetimlere devredilmeye başlandı.
…