İsrail’in Filistin’e saldırıları üç ayı aşkın süredir devam ediyor. 75 yıldır süren bu savaşta İsrail, uluslararası hukuka aykırı davranışlarını giderek artırıyor. Yaygın kanaat İsrail’in savaş suçu, insanlığa karşı suç ve soykırım suçu işlediği yönünde. Af Örgütü gibi pek çok insan hakları kurumu buna dair raporlar yazdı. Ancak uluslararası hukuk kurumları, otoritelerce görevlendirilmiş yetkililerin ilgili bölgeden topladığı deliller olmaksızın neticeye varamıyor elbette. Bu da İsrail’in iş birliğine yanaşmaması dolayısıyla yargılamayı zorlaştırıyor.
İsrail’in Filistin’e saldırılarının uluslararası hukuka aykırılığının tüm aşikarlığına rağmen dünya barışı ve güvenliğinden sorumlu olan BM, bu savaşta barışı sağlayamıyor. BM Genel Kurulu’nda Gazze için ateşkes kararı, 121 evet oyuna karşılık 11 hayır ve 44 çekimser oyla kabul edilmesine rağmen Genel Kurul kararlarının bağlayıcı olmaması, bu ezici çoğunluğun iradesini hükümsüz bırakıyor. Güvenlik Konseyi ise, ateşkes konusunda toplanmakta bile isteksiz. Ateşkes kararı tasarıları, ABD ve İngiltere tarafından derhal veto ediliyor. Bu devamlı veto durumu, Güvenlik Konseyi’ni çalışmaz duruma getirdi. Nitekim 7 Ekim’den bugüne değin BM’de alınabilen tek pratik karşılığı olan karar, kısa bir insani mola oldu. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in sözleri, Refah sınır kapısındaki bekleyişi ya da Güvenlik Konseyi’ni acil toplaması sonuçsuz kalıyor. Çünkü olması gerekenin aksine BM’nin bazı üyeleri, BM’nin kendisinden daha fazla yaptırım gücüne sahip. Bu da BM sisteminin barışı ve güvenliği sağlama, adaletle yönetme ve sorun çözme kapasitelerinin sorgulanmasına neden oluyor.
Son günlerde yetenekleri sorgulanan tek örgüt BM değil. Pek çok farklı örgütün yanı sıra Avrupa Birliği gibi ulusüstü bir örgütün sistemi dahi eleştirilere maruz kalıyor. Üstelik bu eleştiriler, yalnızca dışarıdan değil Avrupa Parlamentosu’nun ve AB üyesi bazı devletlerin bizzat kendisinden geliyor. İspanya, Belçika, Portekiz gibi birçok devletin karar alıcıları, İsrail’in suçlarına ortak olunmaması gerektiğine yönelik açıklamalar yapıyor. AB, Filistin meselesinde ‘birlik’ olamıyor.
İsrail-Filistin savaşının geldiği bu son noktanın, birçok insana ve karar alıcıya yeniden düşündürdüğü uluslararası örgütlerin etkili olamaması sorunu, yakın tarihe bakmayı da zorunlu kılıyor. Nitekim 1815’te başlayıp 1919’da sonlanan ‘Büyük Devletler’ sisteminin hemen ardından bugün de içinde bulunduğumuz ‘Uluslararası Örgütler’ sistemi, Milletler Cemiyeti’nin kurulmasıyla başladı. Bu bakımdan BM’yi ya da başka bir örgütü tek başına değerlendirmek, bütünü görmek noktasında nakıs kalabilir. Dolayısıyla MC’nin başarısızlıkları ve nihayet çöküşü, esasında bu sistemin en büyük çatırdamalarındandı. Bu duruma BM’nin başarısızlıklarını da eklediğimizde ciddi bir sistemsel kriz görülüyor. BM’nin içerisinde bulunduğu ve neden olduğu tüm sorunların anlaşılmasında ve öngörülmesinde MC süreci ve akıbeti iyi bir vizyon sunabilir.
…