Filistin-İsrail çatışması, tarihsel süreç içerisinde birçok kırılma noktası geçirmiş ve neredeyse her kırılma
noktası İsrail’in lehine sonuçlanmıştır. Bölgedeki diğer Arap devletleri, ilk andan itibaren bu çatışmaya
dolaylı veya dolaysız olarak dahil olmuş ve Arap devletlerinin ortasında kurulan İsrail Devleti’ne ve
İsrail’in toprak genişletme politikalarına karşı askeri, ekonomik veya diplomatik karşı duruşlar
sergilemiştir. Diğer taraftan Türkiye, İran gibi bölgedeki Arap olmayan devletler tarafından da tepkiler
ortaya konmuştur. Bu tepkilerde dönemsel olarak Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan, Ürdün, İran gibi farklı
devletlerin etkin olduğu görülmektedir.
İsrail’in 1948’de kuruluşu ve ardından hızla genişlemesi, bölgedeki Arap devletlerinin dış politika
yaklaşımını güvenlik öncelikli bir konuma sokmuştur. Bu doğrultuda Arap devletleri ve İsrail arasında
askeri alan başta olmak üzere ekonomi ve diplomasi gibi birçok alanda çatışmalar yaşanmış, ancak
bunların hiçbiri İsrail’in büyümesini durduramamıştır. Zamanla İsrail’in varlığını kabullenmek durumunda
kalan bu devletler, süreç içerisinde İsrail ile ilişkiler kurarak ve anlaşmalar yaparak öznel ve bölgesel
çıkarlarını farklı şekillerde koruma yoluna gitmişlerdir. Zaman içerisinde bölgede yaşanan güç dengesi
değişimleri ve küresel güçlerin bölgeye yönelik hamleleri, İsrail ve diğer bölge devletleri arasındaki
ilişkilerin en önemli belirleyici unsurlarından biri haline gelmiştir. Bu bağlamda bazı devletlerin Filistin-
İsrail meselesine yaklaşımları daha konjonktürel, bazılarının daha belirgin, bazılarının ise mümkün
olduğunca tarafsız durmak şeklinde gelişmiştir.
ABD Başkanı Donald Trump’ın yakın zamanda İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile birlikte açıklamış
olduğu Filistin-İsrail meselesine dair anlaşma metni, uluslararası alanda birçok devlet ve devlet dışı aktör
tarafından İsrail’in Filistin bölgesinde egemenliğini pekiştiren bir metin olduğu yönünde eleştirilere
maruz kalmıştır. Bölge devletlerinin bazıları gelişmelere sıcak yaklaşırken, bazıları ise konuyu tepkiyle
karşılamıştır. Gelen açıklamalara bakıldığında, konunun Filistin meselesinden çok jeopolitik yaklaşımlarla
ele alındığı ve tepkilerin buna göre şekillendiği görülebilir.
Ortaya atılan anlaşma sürecinin Körfez’deki Arap devletlerinin birçoğu tarafından dolaylı veya doğrudan
destek görmesi, bölgedeki güç dengelerinin değişimi ve bunların bölge ilişkilerine yansıması ile ilgili; yani
konjonktürel bir yaklaşım olarak karşımıza çıkmaktadır. Arap olmayan iki bölgesel güç Türkiye ve İran’ın
etkinliklerini giderek arttırması, diğer bölge devletlerinin yanısıra ABD ile yakın ve organik ilişkileri
bulunan Körfez’in de sessiz endişesine neden olmuştur. Konu ABD’nin Körfez’deki etkinliği ve tek taraflı
güvenlik bağımlılığı açısından ele alındığında, ABD’nin önerdiği Filistin sürecine Körfez ülkelerinden gelen
olumlu mesajlara bir anlam yüklenebilmektedir.
Türkiye’nin yakın zamanda bölgedeki etkinliği giderek artmaktadır. Gerçekleştirilen harekatlar ve aldığı
ciddi sorumluluklarla Suriye’de etkin bir biçimde rol oynayan Türkiye, diğer taraftan Libya ile anlaşarak
burada da aktif rol üstlenmiş; dolayısıyla Akdeniz ve Levant’taki etki alanını da arttırmıştır. Bu durum,
enerji güvenliği meselesini bölge devletleri için tekrar ön plana çıkararak bazı çekincelere yol açmaktadır.
Diğer taraftan İran’ın bölgedeki somut varlığı ve dinamik sert gücü, Körfez ülkeleri için uzun zamandır var
olan tehdit algısını son yıllarda iyiden iyiye pekiştirmiştir. ABD ve İran’ın yakın zamanda yaşadığı sıcak
gerilim, bölge için istikrar anlamında ayrıca bir risk teşkil etmiştir. Bu açıdan yaklaşınca, ABD’nin ortaya
koyduğu Filistin süreci ve gelen destek mesajları, aslında tüm bu çekincelerin somutlaştığı bir durum
olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu anlamda, örneğin Mısır’ın, İsrail ile yaptığı ve rahatça Türkiye’ye karşı
bir hamle olarak okunabilen Doğu Akdeniz’deki enerji anlaşması ve Körfez’deki Arap devletlerinin
ABD’nin Filistin-İsrail anlaşma sürecini destekleyen hamleleri, birbirinden çok ayrı hamleler olarak
gözükmemektedir. Her ikisi de bölgesel dengelerin değişmesi ve buna karşı yapılan hamlelerdir.