8. Cumhurbaşkanını seçmek için 18 Haziran’da yeniden sandık başına giden İran, kendine özgü seçim sistemi ve devlet kurumlarıyla bir kere daha uluslararası toplumun gündemindedir. Seçimlere katılımın düşük olacağı tahminleri öne çıkarken, ülke içinde de seçimlere katılım çağrısı yinelenmiştir. Katılım konusu özellikle İran Devrim Rehberi Ali Hamaney’in her seçimde olduğu gibi bir kez daha vurguladığı konuların başındadır.
Bu süreçte tartışılan diğer bir konu da Hasan Ruhani döneminin diplomatik başarısı olan Nükleer Anlaşmanın (Berjam) geleceği ile ilgili olmuştur. ABD’nin 2018’de anlaşmadan çekilmesi sonrası İran ekonomisine -dolayısıyla toplumuna- uygulanan Mike Pompeo’nun ifadesiyle “eşi benzeri görülmemiş” yaptırımların sonucunda ülke içinde reformcu kanadın hareket alanı kısıtlanmıştır. Bu durum İran’da “ABD’ye güvenilemeyeceği ve dolayısıyla en baştan bu anlaşmanın hata olduğu” konusunda haklı çıktıklarına ilişkin savlara sebep olmuştur. Bu savlar ve sürecin ardından reformcu seçmen sandığa gitmeyerek bir tepki ortaya koymuştur. Bu politik tepkinin arkasında reformcu kanadın psikolojik bir yorgunluk içinde olduğu iddia edilebilir. Zira ambargolar Ruhani’yi siyasi ve ekonomik açıdan başarısız gösterdiği için reformcu kanat etkilenmiştir. Öte yandan Anayasa Koruyucular Konseyi (AKK)’nin de reformcu birçok adaya onay vermemesi bu tepkiye etki etmiştir. Bu bağlamda, Ruhani’nin birinci ve ikinci dönemini birbirinden ayırmak gerekir. Ambargoların geri dönüşü ve pandemi Ruhani’nin ikinci döneminde İran ekonomisine yük olmuştur.
Öte yandan, Cumhurbaşkanlığı aday adaylığı için başvuran yaklaşık 600 aday arasından, AKK 7 adaya onay vermiş, söz konusu adaylardan 4’ü seçimlere katılmıştır. Muhafazakar adaylar; Yargı Erki Başkanı İbrahim Reisi, eski Devrim Muhafızları Ordusu Genel Komutanı ve Düzenin Maslahatını Teşhis Konseyi Genel Sekreteri Muhsin Rızai, Milletvekili Emir Hüseyin K. Haşimi ve ılımlı aday eski Merkez Bankası Başkanı Abdulnasır Himmeti arasında gerçekleşen yarışta kullanılan oyların 17 milyondan fazlasını alan Reisi İran’ın yeni Cumhurbaşkanı olmuştur.
Siyasi hizipler arasında denge politikası gütme yükümlülüğü olan Rehber Hamaney’in öncelikli görevi rejimi ve devleti korumaktır. Rehber bu seçimlerde de geleneği bozmayarak seçimlere katılım çağrısını yinelemiştir. Seçimlere katılım oranı yaklaşık olarak %49 şeklinde açıklanmıştır. Seçimlerden önce çokça konuşulan katılımın rekor düzeyde düşük olacağı tahminleri sayısal ve tarihsel olarak doğru çıkmıştır. Bu çerçevede reformcuların seçime gitmemesi muhafazakarların elini kuvvetlendirmiştir.
Bu bağlamda vurgulanması gereken İran demokrasisinin kendine özgülüğünü göz önüne alarak, İran’ı diğer ülkelerle kıyaslamanın yanlış olduğudur. Zira İran benzeri olmayan bir seçim sürecine sahiptir. Bu seçimlerde de seçimlerin demokrasiye uygun olup olmadığı, seçilen Cumhurbaşkanı’nın geçmişteki eylemleri, AKK’den seçimlere katılmasına onay çıkanların kimliği ve siyasi çizgisi gibi konular da uluslararası basının gündemine gelmiştir. Fakat öncelikli olan konu İran halkının ekonomisi ve bölge güvenliğidir. Reisi’nin Cumhurbaşkanı olmasından sonra İran gündeminde Berjam ve ekonomik etkileri yer alacaktır. Cumhurbaşkanı ve meclisin uyumunun Ruhani Dönemi’nin aksine İran’da yeni Cumhurbaşkanı’nın başarısını arttıracağı öngörülebilir.
Muhafazakar bir Cumhurbaşkanı seçileceği beklentisi ve en kuvvetli adayın Reisi olduğu bu seçim sonucunda malumun ilamı olarak gerçekleşmiştir. İran İslam Cumhuriyeti tarihinde, Batı ile ilişkilerde rejime yönelik tehdidin sonraki seçimde Usulgera’nın (muhafazakarların) elinin kuvvetlenmesini beraberinde getirdiği görülmüştür.
2021-2025 döneminde İran’ın iç ve dış siyasetini Rehber Hamaney’in çizdiği çerçeve dahilinde yönetecek olan Reisi’nin önünde birçok sorun ve halkın beklentileri bulunmaktadır. Nükleer anlaşma için önce Joe Biden yönetimindeki ABD’nin harekete geçmesi beklenecektir. İran’ın bu konudaki siyasal duruşu ve Devrim Rehberi’nin açıklamaları 2018 yılından itibaren çok nettir. İran’a göre anlaşmanın yeniden yapılması ABD’nin ek şartının olmadığı bir düzlemde gerçekleşebilecektir. Zira anlaşmadan çekilen taraf ABD’dir. Uluslararası hukuk açısından ahde vefa ilkesi ABD tarafından göz ardı edilmiştir. Ruhani’nin ikinci dönemi her ne kadar eleştirilse de söz konusu diplomatik başarı göz ardı edilmemelidir. Şüphesiz muhafazakar Reisi’nin İran nükleer diplomasisinde kullanacağı argümanlar reformist kanadın başarısıyla şekillenmiştir. Bu açıdan nükleer odaklı dış politikada ayrımdan ziyade diplomatik devamlılık görülebilir. Zarif’in de ifade ettiği gibi nükleer müzakereler geçmişte de bugün de Ulusal Güvenlik Konseyi’nin bilgisi dahilinde yürütülmektedir.
Yeni Cumhurbaşkanı Reisi, İran’da dört yıl için seçilmiş olsa da şimdiden Ayetullah Ali Hamaney sonrası İran’ın üçüncü Rehberi olarak ismi öne çıkmaktadır. Kariyerine bir de Cumhurbaşkanlığı makamını eklemesinin, gelecekte Rehberlik açısından rejim güvenliği ile uyduğu söylenebilir.