Tarih boyunca savaşlar, medeniyet aktarımı için en güçlü araçlar oldu. Maddi kazanımların kısa vadeli etkilerini uzatan bu aktarım, uygarlıklara yeni çağların kapılarını güçlü bir şekilde açtı. Kimi zaman ise savaşlar, bazı uygarlıkların sonunu getirdi ve ayakta kalanlar, eskisinin mirasıyla mücadeleye devam ettiler. Nitekim savaşlar, uzunca bir dönem ‘ortadan kaldırma’ amacını merkezine koyuyordu.
Günümüze yaklaştıkça dünyanın karşı konulamaz değişimi, savaşların da amaçlarını başka bir boyuta taşıdı. Coğrafi Keşifler ile ülkelerin fetih ve ganimet ekonomisinden uzaklaşması, özellikle Sanayi Devrimi ile ekonominin merkezine üretimin geçmesiyle savaşlar, üretim ve pazarlamayı desteklemek amacını içerdi. Yine de bu amaç, dünyanın ‘bölüşülememesi’ sorununu doğurdu ve neticesinde yaşanan iki dünya savaşı, ardında geri dönülemez acılar bıraktı.
Dünya savaşlarını izleyen dönemde Batılı ülkeler, ayrışmak için savaşmak yerine savaşmamak için birleşmeyi tercih ettiler. Milletler Cemiyeti (MC), Büyük Savaş’ın ardından gelen ilk kurumsal denemeydi. II. Dünya Savaşı’nın vuku bulmasıyla etkisiz kalsa da sonrası için etkileyici bir adım oldu. Bu savaşın ardından meydana getirilen Birleşmiş Milletler (BM), MC’nin eksiklerinin tadiliyle küresel barışı sağlamaya adaydı. Ancak tüm dünyada barışa aynı gözle bakmayı sağlayacak ortak miras inşa etmek mümkün görünmüyordu. Üstelik ağır hasar bırakan iki savaşın da merkezi Avrupa’ydı. Dolayısıyla küresel barışı tehdit eden ana unsur, Avrupa’nın iç sorunları gibi gözüküyordu.
Avrupalılar, iç sorunlarının altından savaşarak kalkamayacaklarını anladıklarında, dünyada trend haline gelen birleşme üzerinde doğmayı denediler. Daha önce savaştıkları farklılıkları ‘çeşitlilik’ olarak kabul edip ortak değerleri üzerinde bütünleşmeyi tercih ettiler. Günümüzde ulusüstü yapısıyla türünün tek örneği olan Avrupa Birliği (AB ya da Birlik) de bu doğuşun bir ürünü oldu. Avrupa’nın bütünleşmesi, ekseriyetle ekonomik, ticari ve kültürel bütünleşmelerden ileri geldi. Böylelikle ülkeler, birbirlerinin zayıfladığı bir sistemi tolere edemeyecek şekilde birbirlerine bağlandı.
Bu bütünleşmenin, askeri bir biçime kavuşması da zaman zaman gündeme gelse de Amerika Birleşik Devletleri (ABD veya Birleşik Devletler)’nin vadettiği ve Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) ile somutlaşan güvenlik garantisi, ülkelerin askeri egemenliklerinden taviz vermek istememesi gibi sebepler, ‘Avrupa Ordusu’na giden yolları tıkadı. Şimdiyse Avrupa, bu düşünceye eskisinden daha sıcak. Okunan yazıda Avrupa bütünleşmesinde askeri kanadın tarihini ele alacak, dünden bugüne değişen koşullar dairesinde bu ordunun hukuken hayat bulma şansını analiz edeceğiz.
…