Soğuk Savaş döneminin sona ermesiyle dünya düzeni tek kutupluluğa doğru evrildi ve Amerika bölgesel olarak tek güç haline gelmiştir. Günümüzde ise “Çin bir süper güç olabilir mi?” sorusu tartışma konusu olmuştur. Bu durum birçok ülkeyi etkileyeceğinden dolayı uluslararası arenada da gündeme gelmeye başlamıştır. Bu durumdan (ABD-Çin rekabeti) etkilenen ülkelerin başında Türkiye ve Rusya gelmektedir ama daha sonrasında diğer ülkeler de askeri, ekonomik birçok alanda bu durumdan etkilenmektedir. Asya’nın ticari, ekonomik, siyasi ve askeri olarak öneminin giderek arttığı unutulmamalıdır. Bu durumda, Türkiye’nin de 21’inci yüzyılda önemli bir aktör olarak dünya sahnesinde yerini alabilmesi ve Batı ile Doğu arasında bir denge politikası yürütebilmesi için Güneydoğu Asya’dan başlayarak Hint-Pasifik bölgesine kadarki coğrafyada her alandaki ilişkilerini geliştirmesi gerekmektedir. Türkiye’nin 2023 dış politika gündeminde “Yeniden Asya” konusuna yer verilmektedir.
İlk olarak Çin’in rekabet yöntemi olarak kullandığı Kuşak Yol Projesi’nden (Belt and Road Initiative – BRI) bahsedilmelidir. Bu girişim, ABD’nin Marshall yardımlarına benzetilmektedir ki 2013 yılında başladığından beri ekonomik olarak elde ettiği başarı göz ardı edilmemelidir. Bir diğer adı Modern İpek Yolu Projesi olan planın İtalya da dahil birçok ülkeyi kapsayan projeleri olduğu unutulmamalıdır. Çin bu sayede hızlı bir şekilde dost edinmeye başlamakta ve varlığını göstermektedir. Açıkçası bu durum ABD-Çin arasındaki rekabet ve gerilimi artırsa da Çin’e karşı ABD hükümetinin ortak hareket etme teşviki sayesinde Avrupa Birliği güçlenmektedir. ABD’nin isteği Çin’in küresel alandaki gücünü azaltmaya yöneliktir. Bu yüzden bu durumu tek bir bakış açısıyla iyi veya kötü olarak değerlendirmek doğru değildir. Durum nerede bulunduğunuza göre değişkenlik göstermektedir. Ayrıca Almanya ve Fransa gibi batı ülkelerine baktığımızda bir netlik görünmemektedir. Bu devletler açıkça Çin’in karşısında veya ABD’nin yanında olduklarını ilan etmemektedir. Detaylara bakıldığında Kuşak Yol Projesi daha cazip olarak görüldüğünden küresel anlamda dengeler her an değişebilir.
Çin-ABD rekabetinin kısa vadede bitmeyeceğini hatta küresel alana da yayılacağı öngörüsü akabinde gündemde olan tartışmaları da önemli kılmaktadır. Çin Dışişleri Bakanı Qin Gang, basın toplantısında ABD’nin “Hint-Pasifik Stratejisi” ile özel bloklar oluşturmak, çatışma çıkarmak ve bölgesel bütünlüğü tehlikeye atmak için örgütlenmek istediğini belirtmiş ve bunun gerçek amacının Çin’i kuşatma isteği olduğunu söylemiştir. Ayrıca Bakan, Asya’da Soğuk Savaş döneminin yeniden alevlenmemesi ve Ukrayna Savaşı gibi bir krizin tekrarlanmaması gerektiğini vurgulamıştır. İki ülke herhangi bir sorunda her zaman karşı karşıya yer alacak gibi gözükmektedir.
Ekonomik olarak Çin’in fark edildiği dönem, 2008 yılında meydana gelen ekonomik kriz Batı bloğunu zorlarken özellikle Çin ekonomisinin gösterdiği başarı, Asya’da Rusya ile kurduğu ittifak ve Uzakdoğu bölgesinde ASEAN ülkelerini de yanına alarak daha güçlü bir bölgesel aktör haline gelmesi olmuştur. Çin ve AB ekonomik olarak ilişkilerini geliştirmeye çalışsa da ABD’nin AB üzerindeki baskıcı tavrı sebebiyle istenen seviyeye ulaşamamıştır.
Bölgede Çin’i dengeleyecek gücün Japonya olduğu öngörülmektedir. Küresel sistemin de önemli aktörlerinden biri olan Japonya’nın tutumu zaman içerisinde değişmiştir. Bazen Asyacı bir tutum sergilerken bazen de tam tersi Batı yanlısı bir tutum sergilemiştir. Bugünkü Japon dış politikası ise değişen küresel politikalarda, dünya barışı ile ilgilidir. Yeni strateji, “Özgür ve Açık Hint-Pasifik Stratejisi” olarak tanımlanmakta, Hint Okyanusu ve Pasifik Okyanusu’nda kurulacak ekonomik, stratejik ve askeri işbirliklerinin dünya düzenine katkı sağlayacağını öngörmektedir.
Güney Kore-Çin ilişkisi ise tarih içerisinde gelişmiştir ve şu an “stratejik işbirliği” olarak tanımlamaktadır. Güney Kore’nin genel tutumu ise ABD-Çin arasında arabulucu rolünü üstlenmektir. Çin’in artan iyi ilişkilerine rağmen olumsuz izlenimler bıraktığı durumlar da vardır. Güvenlik sorunlarıyla ilgidir. Bu sorunlardan başlıcaları Çin’in artan askeri gücü, Çin’in Doğu Çin Denizi ve Güney Çin Denizi’ndeki hamleleri ile uluslararası hukuk kurallarına aykırı olarak tanımlanan Çin’in diğer eylemleri söylenebilmektedir.
Bu durumun ardından Rusya’nın sergileyeceği tavır önem kazanmıştır. Rusya’nın, Çin ile Batı arasında olduğu varsayılan bu gerilimde hangi tarafın yanında olacağı tartışılmalıdır. Temelde Çin-Rusya ilişkileri ittifak kurmama ve cepheleşmeme anlayışına dayalıdır, üçüncü tarafları hedef almamaktadır fakat aynı zamanda üçüncü taraflarca da kontrol edilemez açıklamaları yapılmıştır. Ardından NATO’nun bölgedeki planı üzerine tahminler yürütülmüş, sistemin değiştirilmeye çalışıldığı sonucuna varılmıştır. ASEAN merkezli güvenlik ve işbirliği yapısının baltalanmak istendiğini söylenmektedir.
Sonuç olarak aktif ve önemli bir bölge olan Asya için bölgedeki her ülkenin tutum ve tavrı önem arz etmektedir. Bölgede açıkça rekabet eden, tarafsız kalmaya çalışan, stratejiyi uygulayan çeşitli aktörler bulunmaktadır ve yakın gelecekte ne olacağını kimse kestirememektedir çünkü dengeler sürekli değişebilmektedir. Asya’nın öneminin giderek artması ABD ve Çin arasındaki rekabetin de bölgede gerilimleri artırdığı görülmektedir. Çin’in Kuşak Yol Projesi ile elde ettiği ekonomik başarı ve Avrupa ile ilişkilerinin güçlenmesi, ABD-Çin rekabeti arasındaki dengeyi değiştirebilir. Ancak Çin-ABD rekabetinin kısa vadede bitmeyeceği ve küresel alana da yayılacağı tahmin edilmektedir. Bu durumda Türkiye’nin, Yeniden Asya politikası çerçevesinde Güneydoğu Asya’dan Hint-Pasifik bölgesine kadar olan coğrafyada ilişkilerini geliştirmesi ve denge politikası yürütmesi gerekmektedir. Bölgesel istikrarın sağlanması ve çatışmaların önlenmesi için diyalog ve işbirliği önemlidir.