Güvenlik ve güvenlik algıları, ilgili aktörlere ve uluslararası sistemin yapısına göre süreç içerisinde değişiklikler gösterebilir. Bu değişimler Türkiye-Yunanistan ilişkilerinde açıkça gözlemlenebilir.
Türkiye ve Yunanistan’ın ilişkileri ve birbirlerini algılayış şekilleri birçok faktör tarafından şekillenmiştir. Türkiye, kuruluş yıllarından itibaren Yunanistan ile ilişkilerinde barışı esas almıştır. İki devlet, II. Dünya Savaşı’na giden süreçte revizyonist devletlere karşı Balkan Antantı içerisinde beraber hareket etmiştir. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bloklar giderek keskinleşmiştir. Bu çerçevede ABD komünizmin yayılmasını önlemek için Türkiye ve Yunanistan’ın da dahil olduğu Truman Doktrini ve Marshall Planı gibi projeler geliştirmiştir. İki ülkenin de Kuzey Atlantik Paktı’na (NATO) katılması, iki kutuplu uluslararası sistemde hangi tarafta durduklarının net bir göstergesi olmuştur.
1950’li yıllardan itibaren, iki NATO müttefikinin birbirlerini algılayış şekillerinin merkezine oturacak olan sorunlar şekillenmeye başlamıştır: Kıbrıs ve Ege sorunu. Bu tarihten itibaren özellikle Kıbrıs Türk kamuoyu için bir milli dava haline gelmiştir. 1960 Lefkoşa Anlaşması ile Türkiye, Yunanistan ve İngiltere garantörlüğünde bir Kıbrıs Federal Cumhuriyeti’nin kurulması adadaki gerginliğe çözüm olmamış, Rum tarafının Kıbrıslı Türklere yönelttiği şiddet Türkiye’nin garantörlük hakkını kullanarak 1974’te Kıbrıs’a askeri olarak müdahale etmesi ile sonuçlanmıştır ve bu tarihten itibaren Kıbrıs Sorunu Türk dış politikasının merkezine oturmuştur. Ayrıca Kıbrıs Barış Harekâtı sonrasında Türkiye’ye uygulanan silah ambargosu, Türkiye-Amerika Birleşik Devletleri ilişkilerini de etkilemiştir. Bu silah ambargosu kararında, ABD’deki Rum lobisinin etkisi göze çarpmaktadır.
İki ülke arasındaki gerilimi tırmandıran bir diğer konu da 1970’lerden itibaren baş gösteren Ege Sorunu olmuştur. Yunanistan’ın Lozan Antlaşması’na aykırı olarak silahlandırdığı Ege Adaları, Türkiye’nin Yunanistan’ı bir tehdit olarak algılamasına sebep olmuştur. Yunanistan’ın kara sularını 12 deniz miline çıkarmak istemesi ise Türkiye’nin “casus belli” yani savaş sebebi olarak nitelendirdiği bir durumdur. Nitekim Yunanistan’ın 12 millik kara suyuna sahip olması, Türkiye’nin açık denizlere doğrudan çıkışını engellemektedir. Ancak 1986’da Turgut Özal Hükümeti ile başlayan Davos Süreci ikili ilişkilerin diyalog ve iş birliği ile onarılmasını hedeflemiştir, Özal’ın bu tercihinde Türkiye’nin Avrupa Ekonomik Topluluğu’na üye olma isteğinin de etkisi vardır. Bu diyalog süreci, sorunların tam anlamıyla çözümlenmesi ile sonuçlanmamıştır.
1990’lar boyunca Yunanistan, güvenlik tehdidi olarak algıladığı Türkiye’nin dış politikasında sorunlar yaşadığı ülkelerle yakın ilişkiler kurmaya ve terör örgütü PKK üzerinden de strateji kurmaya çalışmıştır. Bu dönemde Ege Sorunu ve petrol arama faaliyetleri devam etmiş ve nihayet tırmanan gerilim, Kardak Krizi ile iki ülkeyi savaşın eşiğine getirmiştir.
…