11-12 Temmuz’da Vilnius, Litvanya’da gerçekleşen NATO Zirvesi, İsveç’in üyeliği krizinin çözülmesinin ardından Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin geleceğine dair daha olumlu bir atmosferin oluştuğu bir döneme işaret etmektedir. Avrupa Devlet ve Hükûmet Başkanları Konseyi Başkanı Charles Michel, gelecekteki fırsatları ele alarak, AB-Türkiye işbirliğini yeniden vurgulamak ve ilişkileri canlandırmak için görüşmeler yapıldığını vurguladı. AB ile Türkiye arasında uzun süredir devam eden “tam üyelik” perspektifi, hem Türkiye’nin reform süreçlerini hızlandırma ve demokratik standartları yükseltme amacını yansıtmaktadır hem de AB’nin bölgesel istikrarı ve güvenliği artırmayı hedeflediğini göstermektedir. Ancak, geçmişte yaşanan sorunlar, insan hakları ve hukukun üstünlüğü konularında kaydedilen ilerlemelerin zayıf olduğu endişeleri ve stratejik farklılıklar, ilişkilerin karmaşıklığını artırmaktadır.
Son yıllarda Türkiye-AB ilişkilerinde özellikle Suriye’deki iç savaşın yarattığı mülteci krizi ve güvenlik endişeleri gibi faktörler, iş birliğini ve diyaloğu artırma ihtiyacını daha da ön plana çıkarmıştır. AB’nin Türkiye’ye yönelik iş birliğini güçlendirme politikalarının içerisinde, ekonomi, gümrük birliğinin güncellenmesi ve terörle mücadele gibi alanlar yer almaktadır. Ancak ilişkilerin geliştirilmesinin önünde birtakım engeller de bulunmaktadır. Özellikle Kıbrıs sorunu, enerji kaynaklarının paylaşımı, insan hakları ve ifade özgürlüğü konularında yaşanan anlaşmazlıklar, ilişkilerde gerilim yaratmaktadır. Ayrıca, Türkiye’nin siyasi dinamikleri ve AB’nin kendi iç sorunları da ilişkilerin seyrini etkileyen faktörlerdir. Türkiye ve AB arasındaki ilişkiler, AB’nin dış politikasının şekillendiği ve Türkiye’nin bölgesel rolünün önem kazandığı bir dönemde bulunmaktadır. Özellikle Sonuç olarak, bugünkü Türkiye-AB ilişkileri, var olan tarihsel dinamiklerin yanı sıra mevcut uluslararası ortamın da etkisindedir.
AB Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’in Türkiye-AB ilişkileri hakkında yaptığı açıklamalar, tarafların yakın dönemdeki öncelikleri ve aynı zamanda ilişkilerinin gelecek vizyonunu sunması açısından önemlidir. Borrell’in vurguladığı noktalar, Türkiye-AB ilişkilerinin potansiyelini ve karmaşık yapısını göstermektedir. Borrell, Türkiye ve AB arasında daha güçlü bir ilişki kurmanın her iki taraf için de faydalı olduğunu belirtmektedir. Bu, hem Türkiye’nin AB üyeliği hedefini sürdürme isteğini hem de AB’nin bölgesel istikrarı ve güvenliği sağlama amacını yansıtmaktadır. Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ve vize serbestisi gibi konuların masada olduğunu belirten Borrell, bu konuların sadece AB’nin beklentilerini değil aynı zamanda Türkiye’nin beklentilerini de içerdiğini vurgulamıştır. Bu durum, iki tarafın da karşılıklı çıkarlarını dikkate alarak hareket edilmesi gerektiğini göstermektedir. Türkiye’nin Gümrük Birliği anlaşmasını güncelleme isteği, ekonomik iş birliğinin önemine işaret ederken, vize serbestisi konusu ise insan hareketliliği ve yakınlaşmanın bir yönünü temsil etmektedir. İlişkilerde kilit rol oynayan ve Borrell’in de değindiği Doğu Akdeniz’deki anlaşmazlıklar, enerji kaynaklarının kullanımı ve deniz sınırlarının belirlenmesi gibi stratejik konuları içermektedir. Bu nedenle, taraflar arasında bu sounun çözümü, bölgesel istikrar ve iş birliği açısından kritik bir adımdır.
…