Çip endüstrisi, modern teknolojinin ve küresel ekonominin temel taşlarından biridir. Akıllı telefonlardan arabalara, F-35 jetlerinden kişisel bilgisayarlara kadar geniş bir yelpazede yer alan cihazlar, bu minik yongaların işlevselliğine dayanmaktadır. Bu nedenle, çip üretimi ve arzı, uluslararası politikanın ve ekonomik güç dengelerinin merkezinde yer almaktadır. Petrolü yavaş yavaş terk ettiğimiz ve elektrifikasyon ile dijitalleşmenin ivme kazandığı bir çağda yaşamaktayız. Bu süreçte, başka bir kritik unsura, çiplere, bağımlılığımız artmaktadır. Devletler, teknolojik hakimiyet yarışında rekabet avantajı sağlamak amacıyla çip üretimini kontrol etmenin önemini kavramışlardır. Çip teknolojisinin ustalığı, sadece teknolojinin geleceğini şekillendirmekle kalmayıp, aynı zamanda geniş jeopolitik manzarada bir kaldıraç noktası ve son derece hassas bir zafiyet kaynağı haline gelmiştir. Bu analiz, çip endüstrisinin küresel rekabet üzerindeki etkilerini ve gelecekteki yönünü derinlemesine ele alırken, rekabetin ve sürdürülebilirliğin nasıl şekillendirikleceği üzerinde durmaktadır. Bu dinamikler hem teknolojik yenilikleri hem de uluslararası ilişkileri etkileyen faktörlerdir ve bu etkileşimler, küresel teknoloji ve ekonomi politikalarının geleceğini belirleyecek temel unsurlardır.
Rekabet Dinamikleri: Büyük Oyuncuların Yeni Savaş Alanı
Küresel teknoloji ve uluslararası ticaret alanında giderek artan istikrarsızlık ve kaos ortamında, çip endüstrisi bağlamında Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile Çin arasındaki rekabet oldukça kritiktir. Tarihsel olarak çip tasarım teknolojisinde lider olan ABD, Intel ve GlobalFoundries gibi şirketlerden oluşan bir ekosistemle endüstrinin ilerlemesini sürdürmektedir. Geleneksel olarak, Washington yalnızca askeri uygulamalara yönelik son teknoloji çiplerin ihracatını sınırlamaktaydı. Ancak çip teknolojilerinde liderlik çabası içerisindeki ABD, sivil ya da askeri ne amaçla olursa olsun Çinli işletmelere ileri çip teknolojilerinin satışının kısıtlanması adımlarını atmış ve yerel çip endüstrisini 280 milyar dolarlık CHIPS ve Bilim Yasası ile desteklemiştir.
Bu adımlarıyla ABD, ‘serbest ticaret’ yerine blokaj stratejilerini benimseyerek Çin’i lokalizasyona itmiş ve akabinde Çin, çiplerin stratejik önemini fark ederek yerli çip yeteneklerini geliştirmek için iddialı bir misyona girişmiştir. “Made in China 2025” gibi girişimler kapsamında Çin, çip araştırmalarına, üretimine ve yetenek geliştirmesine büyük kaynaklar aktarmıştır. Bu girişimi takiben Çin’in askeri ve ekonomik gücünün beklenenden daha hızlı büyüdüğü ve ABD’nin ticari teknolojilerini bu amaçla kullandığına dair endişeler yayılmaya başlamıştır.
ABD-Çin çip rekabetinin somut adımlarından biri olan CHIPS Yasası’nın yanı sıra, ABD’nin yaptırımları bulunmaktadır ve Japonya, Güney Kore ve Hollanda gibi müttefiklerini de Çin’e karşı yaptırımlar uygulamaya zorladığı görülmektedir. Özellikle Hollanda’nın en değerli şirketi olan ve çip üreten makine tedarikçisi Advanced Semiconductor Materials Lithography (ASML), çip üretim ekipmanlarının bakım ve onarım hizmetlerini Çinli müşterilere sağlamaktan alıkonulmuştur. Bu tür kısıtlamalar, özellikle süper hesaplama ve yapay zeka eğitimi için kullanılan ürünler veya teknolojiler üzerinde vurgu yaparak Çin’in ileri çipleri edinme ve üretme kapasitesini sınırlamayı amaçlamaktadır.
Karşılık olarak Çin, çip rekabetinde alternatif bir yol olarak kendi üretiminin her aşamasını yerelleştirme çabasını sürdürmektedir. Çok sayıda eleştirmen, Çin’in çip üretiminde son teknolojilerden yıllarca geri kaldığını savunmuştur. Bunun nedeni, çok yakın zamana kadar Çin’in bu ekipmanları diğer ülkelerden satın alabileceğine inanmasıdır. Ancak şimdi, ABD’nin uyguladığı yaptırımlar nedeniyle yerelleştirme yolunu izlemek zorunda kalan Çin’in zamanla başarılı olacakları yorumlanmaktadır. Bu zaman geldiğinde, ABD, Japonya, Kore ve Hollanda devletlerinin kararlarından büyük pişmanlık duymaları olasıdır. Müttefikler, ABD politikasına uyum sağlamanın bedelini, Çinli müşterilerini tamamen kaybettiklerinde anlayacaklardır. Nitekim Çin pazarını kaybetmek istemeyen müttefiklerin ABD baskısına karşı koymakta oldukları gözlemlenmektedir. Öte yandan ABD baskısından beklenmedik bir şekilde zarar gören taraf olarak Güney Kore ortaya çıkmaktadır. Çin’e yapılan çip ihracatında %20’den fazla bir düşüşle Güney Kore, ABD hegemonyasının global ticaret dinamikleriyle çatışmasının sert gerçekleriyle yüzleşmektedir. Müttefiklerin yaşadığı bu durum akıllara Henry Kissinger’ın “ABD’nin düşmanı olmak tehlikelidir, ancak dostu olmak ölümcüldür” sözünü getirmektedir.