Tarihte birçok önemli güzergahın, göçün ve yayılımın merkezi olan Orta Asya, günümüzde küresel jeopolitik denklemde yeniden kritik bir bölge haline gelmiştir. Modern siyasi dönemin dönüşüm süreçlerini, Milenyuma değin, dönüştürenden ziyade dönüştürülen sıfatıyla izleyen Orta Asya’nın geleceği artık yalnızca bölgesel değil, aynı zamanda küresel güç rekabetinin de şekillendiği bir alan olarak öne çıkmaktadır. Bu bölge, artık yalnızca geçmiş imparatorlukların izlerini taşıyan bir coğrafya olmadığını gösteriyor. Orta Asya, Çin’in ekonomik devinimi, Rusya’nın stratejik varoluş mücadelesi, Türkiye’nin kültürel-diplomatik açılımları, İran’ın arka plandaki bölgesel arayışları ve AB’nin yeniden dirilmeye çalışan etkisiyle yeni bir güç haritası çizmektedir.
Orta Asya’nın zengin enerji kaynakları, Avrupa’ya ulaşım ve ulaştırma potansiyeli ve genç demografik yapısı, onu küresel aktörler için kaçınılmaz bir hedef haline getirirken, bölgedeki güç mücadelesi arka planda karşılıklı hamlelerle soğuk ama çok katmanlı bir yapıya bürünmektedir. Bir yanda ekonomik büyüme vaatleriyle bölge ülkelerine cazip iş birlikleri sunan Çin bulunmakta; öte yanda tarihsel bağlarının ve güvenlik mimarisinin verdiği haklı üstünlük iddiasını sürdüren Rusya. Fakat bu iki dev aktör arasındaki rekabet, günümüz uluslararası sisteminin çok kutuplu doğası gereği, yalnızca bu güçlerle sınırlı kalmamaktadır. Orta ölçekli güçlerin ve birliklerin, günümüz uluslararası sisteminde artan rolü Türkiye’nin yükselen kültürel diplomasi ve ekonomi odaklı hamleleri, İran’ın temkinli fakat stratejik genişleme arayışları ve Batı’nın bölgeyi yeniden nüfuz sahasına dahil etme çabaları, Orta Asya’yı adeta yeni bir “Büyük Oyun” sahasına dönüştürmektedir.
Bu analiz yazısı, işte bu dinamiklerin birbiriyle nasıl iç içe geçtiğini, hangi aktörlerin hangi araçlarla bölgeye nüfuz etmeye çalıştığını ve Orta Asya ülkelerinin bu karmaşık dengeler içerisinde nasıl bir manevra alanı oluşturmaya çalıştıklarını ortaya koymayı amaçlamaktadır. Yazının gelişme bölümlerinde, Çin’in “Bir Kuşak, Bir Yol” Girişimi’ni sadece ekonomik bir proje olarak değil, aynı zamanda bölgesel güç projeksiyonu ve siyasi bağımlılık mekanizması olarak nasıl kullanabileceği; Rusya’nın tarihsel hafızasında taşıdığı etki iddiasını koruma çabalarının, Ukrayna Savaşı sonrası nasıl bir savrulmaya uğradığı ve Moskova’nın bölgedeki güvenlik mimarisini yeniden kurma arayışı detaylarıyla incelenecektir.
Bununla birlikte, Türkiye’nin Orta Asya’da tarihsel ve kültürel ortaklıklar temelinde geliştirdiği yeni iş birliği mekanizmaları, özellikle Türk Devletleri Teşkilatı’nın bölgesel bir güç merkezi olma potansiyeli ve Türkiye’nin ekonomik-diplomatik girişimlerinin bölge ülkeleri üzerinde yarattığı derin etkiyi göz önünde bulundururken; İran’ın, dikkat çekici biçimde sessiz fakat, özellikle enerji ve lojistik koridorları üzerinden bölgedeki varlığını nasıl tahkim etmeye çalıştığı yazının önemli bir odağı olacaktır. Ayrıca Avrupa Birliği’nin bölgeye yönelik geliştirdiği yeni yatırım ve ortaklık politikalarının, Orta Asya’nın geleceği üzerindeki uzun vadeli etkileri kapsamlı bir biçimde Semerkant Zirvesi ışığında değerlendirilecektir. Tüm bunlara karşın ABD ve dolayısıyla NATO’nun nasıl bir strateji içerisinde olabileceği, belki de en az etkin oldukları bu bölgede kendilerini nasıl tanımladığı, analizde incelenecektir.
…