Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, geldiği konuma aldığı riskler neticesinde sahip olan bir siyasetçi. Bu niteliği olmasaydı Cumhurbaşkanlığını asla kazanamazdı. 38 yaşında, ilk kez seçimlere katılan biri olarak yeni bir merkezci parti kurdu ve hemen bir yıl sonra, 2017’de Fransa Cumhurbaşkanı oldu.
2017’de Cumhurbaşkanı adayı olmak için istifa ettiği, bakanlığını yaptığı Sosyalist Parti de dahil olmak üzere merkezci ve merkez sağ siyasetçilerin desteğini aldı. Hatta Paris Büyük Camii Fransız Müslümanları topluca Macron’a oy vermeye çağırdı. Ancak asıl kırılma ikinci turda aşırı sağcı popülist aday Marine Le-Pen ile karşılıklı kalmasıyla yaşandı. Dönemin Avrupa Komisyonu Başkanı, Almanya Şansölyesi, ABD Başkanı gibi birçok yabancı lider Le-Pen’e karşı Macron’u destekledi. Toplumda da aynı duyguyla Macron’a yönelim arttı ve Le-Pen karşısındaki neredeyse herkesin oyunu aldı. 2022’deki seçimlerde ise çekimser oyların rekor seviyeye çıkmasına karşın yine aynı karşıtlık üzerinden Le-Pen’e karşı ikinci zaferini aldı. Ulusal Meclis’te (Assemblée Nationale) ise ilk dönem koltukların %53’ünü almışken 2022 seçimlerinde sadece %23’ünü alabildi. Böylece bir azınlık hükümeti kuruldu ve çoğunluğunu kaybettiğinden beri siyaset içerisinde mücadele ediyor.
Şimdi Macron, görevdeki ikinci dönemine kalan üç yıl boyunca güvenilirliğini ve otoritesini tehlikeye atan yeni bir siyasi kumar oynadı. Avrupa Parlamentosu seçimleri arsından 9 Haziran’da açıkladığı, Ulusal Meclisi feshetme ve 30 Haziran ve 7 Temmuz’da iki turlu oylamayla erken seçim yapılması yönündeki beklenmedik kararı, kendi milletvekillerini bile şaşkına çevirdi ve tüm partilerin strateji belirlemek, manifestolarını hazırlamak ve bir seçim kampanya planı hazırlamak için çabalamasına neden oldu.
Aldığı bu risk ile mirasını ve güvenilirliğini tehlikeye atan Emmanuel Macron bunu neden yaptı ve bu nereye varacak?
Seçime Götüren Nedenler ve Beklentiler
Uzun süredir seçmenler tarafından hükümette kim olursa olsun cezalandırmanın düşük riskli bir yolu olarak görülen Avrupa seçimlerinin “tek turlu ve ulusal liste” sistemi dışarıdan gelenleri destekliyor; Fransa’da iki turlu ulusal seçimler ana akım olmayan partilerin kazanmasını zorlaştırıyor.
Avrupa Parlamentosu seçimlerinde partisi büyük bir oy kaybı yaşayan Fransız Cumhurbaşkanının hesapları, önümüzdeki aylarda yeni parlamento seçimlerine yönelik karşı konulmaz bir siyasi baskıyla karşı karşıya kalacağına yönelik ihtimalinin yüksek olduğu yönünde görünüyor. Cumhurbaşkanı Macron hızlı bir kararla parlamentoyu feshederek en azından seçimi kendi kararı haline getirdi ve zamanlamayı kontrol etti.
Üstelik Macron, Fransızların karşı karşıya olduğu seçimi dramatize edebilirse avantajlarının artacağını hesaplıyor gibi görünüyor. Televizyonda yaptığı konuşmada vatandaşlarına etkili bir şekilde şöyle konuştu: “Her seçimde onlara daha fazla oy veriyorsunuz. O halde şimdi karar verme zamanı: Gerçekten aşırı sağ tarafından yönetilmeyi istiyor musunuz?” Herşeyden öte, bu vizyonla karar verilmiş olan seçimin stratejik nedenleri tartışılması gerekiyor. Birkaç farklı olasılığın seçim kararında etkili olduğu anlaşılabilir.
1. Marine Le-Pen’in Ulusal Birlik (RN)’e verilen halk desteği gerçekse Macron, onun politikalarını gerektiği gibi incelemeye almaya ve çelişkilerini açığa çıkarmaya çalışacaktır. Seçim sonrası kurulacak hükümetin toplumsal talepleri karşılayamaması ve genel icraatlarıyla RN’nin yeterli kapasitede olmadığını gösterebilir ve 2027 Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde çekiciliğini zayıflatabilir.
2. Diğer bir olasılıkta Macron, seçmenlerin Avrupa seçimindeki ‘blöfünü’ ulusal parlamento seçimlerinde ortaya çıkararak 2027 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Le-Pen’i kenara sıkıştıracak adımları tasarlayabilir.
3. Ulusal Birlik (RN)’nin yüksek oyu orta vadeli bir protestoyu temsil ediyor olabilir. Bu şartlarda, RN’nin oy oranı AB’nin uzun vadeli strateji ve politikalarından ziyade Fransa’nın günlük hükümetiyle ilgili olduğunda mevcut seviyesinde kalamayacaktır. Bu amaçla Rönesans, diğer ılımlı partileri RN’ye karşı bir “cumhuriyetçi cepheyi” desteklemeye ve geniş merkez ile aşırı uçlar arasında seçim yapmaya zorlamaya çalışıyor. Dışişleri Bakanı Stéphane Séjourné, partisi Rönesans’ın “cumhuriyetçi” muhalefet adaylarına karşı aday çıkarmayacağını söylemesi bu işbirliği için niyet beyanı olarak görülebilir. Zira Emmanuel Macron için nihai amaç, Rönesans ile koalisyon görüşmelerini düşünmeye istekli olabilecek partiler arasında parlamentodaki temsili genişletmeye çalışmaktır.
Öte yandan merkez sağda yer alan ve öncülü UMP ile birlikte Jacques Chirac ve Nicolas Sarkozy gibi Cumhurbaşkanları çıkaran Cumhuriyetçi Parti bu seçimde Le-Pen’in partisi Ulusal Birlik ile ittifak yapacağını açıkladı. Ülkede bugüne kadar merkez sağ, aşırı uçlarla ittifaka “sıhhi kordon” (cordon sanitaire)[1] adı altında karşı duruyordu.
4. Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, kendisi için iki seçimdir yaşadığı gibi Marine Le-Pen karşısında herkesin birleşerek partisine oy vermesi ve böylece partisini ve kendisini güçlendirme beklentisi. Cumhurbaşkanı, “2027’de iktidarın anahtarını aşırı sağa vermek istemiyorum” diyerek bu ikilemi altını çizdi bile.
Tüm bunlara karşın Macron kendi siyasi geçmişini ve önceki Cumhurbaşkanı Jacques Chirac’ın 1997’de parlamentoyu feshetme kararının Sosyalist bir hükümetle beş yıllık “birlikte yaşama”yla[2] sonuçlandığını biliyor. Ancak Macron aynı zamanda sıklıkla emsallere meydan okuyabileceğini ve başkalarının yapamayacağı şeyleri başarabileceğini düşünüyor
Seçim Sonucu İhtimalleri
Seçimin tüm bu olası nedenleri ve süreç gözününe alındığında seçimin sonucuyla ilgili senaryolar aşağıdaki gibi detaylandırılabilir:
Senaryo 1: Macron çoğunluğunu geri kazanıyor
Kampanya sürecine tamamen dahil olduğunda Macron etkileyici bir performans sergiliyor. Ancak bu kez şartlar çok zorlayıcı.
Başka bir ülkede, başka bir zamanda, ana akım haline gelmesine rağmen son derece Avrupa karşıtı, Moskova dostu, yerelci ve otoriter olan aşırı sağcı bir parti karşısında demokratik ve cumhuriyetçi değerlere tutkulu bir çağrı kesinlikle işe yarardı. Ancak aşırı sağ artık Avrupa genelinde büyük ölçüde normalleşti; Le-Pen’in RN’si hiçbir zaman bu kadar popüler olmamıştı.
Şimdi Avrupa genelinde bu yükselişi durdurmak için de RN’nin hükümetten uzak tutulması herkesin eleele vererek destekleyeceği bir Rönesans anlamına gelebilir.
Senaryo 2: Ulusal Birlik çoğunluğu kazanır
Macron Ulusal Meclis’i dağıtacağını söylediğinde pek çok RN aktivisti şaşkına döndü ama 577 sandalyenin mutlak çoğunluğunu kazanabileceklerine inanç da oldukça yüksek. Böyle bir durumda, içlerinden birinin başbakan olarak atanmasını talep edecekler. Bu büyük olasılıkla zaten buna hazır olacağını söyleyen RN Yöneticisi Jordan Bardella olacaktır. Le-Pen’in gözü doğrudan 2027 Cumhurbaşkanlığı seçimlerine çevrilmiş durumda ve anketler onu favori olarak gösteriyor. Her ne kadar bu liberallere kabus gibi gelse de Macron bu senaryodan fayda sağlayabilir.
Macron, hükümetin zorlu gerçekleriyle karşı karşıya kalan Bardella ve kabinesinin bu işi başaramayacağının hesabını yapıyor olabilir. Bu arada elbette Élysée’de oturup onların eksikliklerine dikkat çekecek.
Eğer bu onun bir sonraki en iyi seçeneği ise, bu yine önemli bir kumar olacaktır. RN muhalefette disiplinli olduğunu kanıtladı ve RN kontrolündeki bir parlamento, Fransız iç politikasının büyük bir kısmından fiilen sorumlu olacak. Emeklilik maaşı, işsizlik yardımı, eğitim, vergi, göçmenlik ve vatandaşlık gereklilikleri, kamu istihdamı, kanun ve düzen, istihdam mevzuatı; hepsi prensipte parlamentonun ve hükümetin yetki alanına girmektedir. Dış politika, Avrupa politikası ve savunma politikası başkanın sorumluluğundadır, ancak RN’nin ulus odaklı politikaları Macron ve Brüksel ile savaş anlamına gelecektir.
Senaryo 3: Genel çoğunluk yok
Marine Le-Pen’in partisinin milletvekillerini önemli ölçüde artırsa, hatta en büyük parti haline gelse de mutlak çoğunluğa sahip olmadığı bir parlamento oluşabilir.
Cumhurbaşkanı teorik olarak herhangi birini Başbakan olarak atamakta özgürdür; ancak pratikte parlamento hükümeti istifaya zorlayabildiği için genellikle meclis tarafından kabul edilebilir birini seçer.
Macron ana akım merkez sağ veya merkez sol ile ittifaklar kurmaya çalışabilir ancak başarılı olamayacağı tahmin edilebilir. 2022’den beri bir azınlık hükümeti ile parlamento karşısında direnen Rönesans bu formatta oldukça yıprandı.
Belki de en olası sonuç, parlamentonun daha da parçalanması ve nihayetinde çıkmaza girmesidir.
[1] 1980’lerin sonlarında Belçika kullanılmaya başlanan bu terim bir veya daha fazla siyasi partinin diğer bazı siyasi partilerle işbirliği yapmayı reddetmesini tanımlayan bir parlamenter siyaset söylemidir.
[2] Fransa’da Cumhurbaşkanı ile Başbakan’ın farklı partilerden olduğu dönemler için kullanılan bir tabir.