Doğu Akdeniz kaynak-üretim-tüketim üçgeninin tam ortasında, kıtaların kaderini etkileyecek bir noktada, büyük güçlerin de stratejik hamlelerine ev sahipliği yapan önemli bir nokta. Kıyıdaş ve etkin komşu Ortadoğu ülkelerinin politikalarında temel başlık olarak yer olmasının yanında AB, NATO gibi ulusüstü örgütlerin girişimlerine ve Dünya’nın birçok yerinden farklı kapasitelerdeki devletlerin müdehalelerinin odağında. ABD, Rusya, Fransa, İngiltere gibi ülkelerin farklı stratejik hedefleri doğrultusunda tarihsel veya siyasi bağlarını kullanarak kurguladığı girişimler, küçük bir coğrafi bölgede çıkar çatışmalarına sahne oldu.
Çin, ekonomik büyümesini, uluslararası sistemi tadi ederek ve hatta yeni bir sistem ortaya koyarak, artarak devam ettirme fikrinde. Çin’in dış politikası, mevcut dünya düzenini altüst edecek kapasitede görülüyor ve geleneksel ittifakları karmaşıklaştırıyor. Bu politikanın ana omurgasını yeni küreselleşme adımı olarak görünen ve Xi Jinping tarafından 2013 yılında başlatılan devasa ekonomik-altyapı projesi Kuşak ve Yol Girişimi (BRI) oluşturuyor. Politikanın temellerinde gittikçe küreselleşen 21. yüzyılın Çin’i Asya, Afrika ve Avrupa olmak üzere üç kıtaya bağlamak amacıyla doğan, iddialı, akıcı ve sürekli gelişen bir plana ihtiyaç vardır.
BRI, iki farklı bakış açısı ile uluslararası tartışmaların odağında. Washington’un bakış açısına göre BRI, Çin’in etkisini dünya çapında genişletme, Batı’dan bir parça alma ve böylece Amerika Birleşik Devletleri’ni tek başına ve izole etme yönünde açık bir Çin girişimi olarak görülüyor. Çin ise bu girişimi tanımlarken, uluslararası topluma daha iyi bir gelecek fikrini, fırsatlarla dolu ve çokça fikir sunmak için herkesin herhangi bir yükümlülük olmaksızın katılabileceği kolektif bir girişim olduğunu ön plana çıkarmaya çalışıyor.
Deniz İpek Yolu adı verilen, denizcilik bağlamına uyarlanmış Yeni İpek Yolu, BRI parçası olarak Güney Çin Denizinden başlayarak Malakka Boğazı, Hint Okyanusu, Babülmendep Boğazı, Kızıl Deniz, Süveyş Kanalı ve sonunda Akdeniz’e uzanıyor. Çok da kısa olmayan bu yolun işlerliği, güvenliği, sürdürülebilirliği gibi birçok konu da süreci daha karmaşık ve çatışmalı hale getiriyor.
Yeni İpek Yolu ve dolayısıyla deniz rotası türevi üzerine yapılan çalışmalarda, Akdeniz ve Güney Çin Denizinin bu rotanın iki noktası olarak jeopolitik öneminin artacağı görülüyor. Amerika Birleşik Devletleri (artı Batılı müttefikler) ile Çin arasında, son derece stratejik iki bölgenin ekonomik, ticari ve güvenlik gibi amaçlar doğrultusunda egemenliği için sürdürülen görünmez savaş, diğer birçok alandan daha sert geçiyor.
Akdeniz’de durum birçok farklı faktörü içeriyor. Akdeniz’deki güvenlik meseleleri devasa jeopolitik oyunların merkezinde yer alıyor. Hidrokarbon yataklarının aranması ve sahiplenilmesi ile başlayan süreç daha sonra stratejik limanların ve dolayısıyla ticaret akışının kontrolü ile bölgenin ekonomik durumu üzerinden devam etti. Tam bu noktada, küresel ticarette yeni adımlar atan ve bölge ülkelerine yaptığı yatırımlar ile iki taraflı bir bağımlılık inşa eden ve bu nedenle de ABD’nin gözünde gittikçe daha tehditkar bir hal alan Çin devreye giriyor.
Kuşak ve Yol Girişimi’nin deniz üzerinden giden ayağı Deniz İpek Yolu’nda Çin, Süveyş’ten itibaren gemilerine Doğu Akdeniz’de ticari güvenliğini sağlayacak yollar ve limanlar tutmak istiyor. Bunun için bölgedeki tüm kıyı ülkeleri ile benzer oranda yakınlık kurmayı, bölge siyasetinde daha tarafsız kalmayı ya da öyle görünmeyi tercih ediyor. Suveyş çıkışının güvenlik altına alınması adına Mısır ile ilişkilerini sıcak tutmak isteyen Çin, Mısır yönetimi veya bölgedeki politikaları hakkında yoruma açık değil. Bölgedeki tüm askeri hareketliliğe rağmen Mısır’a yapılan çeşitli yatırımlar bunun göstergesi. Bununla birlikte Suveyş Kanalı’nda yaşanan kaza ile kanalın günlerce kapanması Çin için endişe verici bir gelişme olarak yansıdı. Alternatiflerden biri olan İsrail projesi ise bir süredir bölgede özellikle ABD yönetimini rahatsız eden bir girişim. İsrail’in en büyük limanlarından biri olan Aşdod Limanı’nın işletmesini alan Çin, Kızıldeniz’deki Eliat Limanı’ndan Akdeniz’e bir ticari yol alternatifi için çalışmalar yapıyor. Bunun yanında Şangay Uluslararası Liman Grubu (SIPG) 2015 yılında, İsrail’in ana deniz üssünün bulunduğu ve ABD Altıncı Filosunun sık sık yanaştığı Hayfa’da bir konteyner limanı inşa etmek ve 25 yıl işletmek için İsrail yönetimi ile anlaştı. ABD tarafından İsrail’in küresel sistemde savrulması olarak görülen bu yakınlaşma Ortadoğu coğrafyası için Çin’e nüfuz kazandıran bir girişim.
Doğu Akdeniz’de bir diğer büyük liman Yunanistan’ın Pire Limanı da Çin tarafından işletilmektedir. Pire Limanı, Doğu Akdeniz’deki Çin varlığının dayanağı ve merkezidir. Daha çok COSCO olarak bilinen China Ocean Shipping Company, 2008 yılında 35 yıllığına yönetim hakkı elde etti. Çin’in Avrupa Birliği ile ticaretinde önemli bir paya sahip olan bu liman Balkanları Orta ve Batı Avrupa’ya birleştirmek için çok uygun bir karasal rotanın da başıdır. Çin bu bağlantı için gereken karayolu, otoyol ve demiryollarına da önemli yatırımlar yapıyor. Ayrıca Pire Limanı yapılan yatırımlar ile Çin’in lider telekom ekipmanı üreticisi olan Huawei Technologies’in bir BT ağı ve iletişim sistemi merkezi haline geldi.
Sivil liman tesisleri deniz üssü olarak hizmet verebilir. Akdeniz’deki Çin liman tesislerinin her birinin potansiyeli bir Çin donanma üssü olacak kapasitede. Bazı ABD’li yetkililere göre Çin’in Hint Okyanusu’ndaki gibi Akdeniz’deki ticari limanları satın alması, “devlete ait olan veya siyasi olarak bağlantılı özel şirketlerin Çin savaş gemilerine lojistik destek sağlamak için tasarlanmış bir tesisler ağı oluşturması” için hesaplanmış bir harekettir. Aynı ağın, ABD deniz hareketlerini izlemek ve potansiyel olarak engellemek için kullanılabilir olduğu endişesi de dile getiriliyor. ABD Merkez Komutanlığı başkanı General Joseph Votel, Arap Körfezi’ndeki liman yatırımları, Doğu Afrika’daki Cibuti, Süveyş Kanalı ve Hayfa limanındaki liman yatırımları da dahil olmak üzere Çin’in Kuşak ve Yol girişiminin “uzun vadeli askeri ve siyasi hedefleri maskeleyebileceği” konusunda uyardı.
Doğu Akdeniz’i çevreleyen Mısır, İsrail ve Yunanistan ile bu samimi ilişkiler, bu devletlerin Türkiye karşısında bölgede bir ittifak oluşturması neticesinde Çin’in özellikle kurguladığı çatışmalı konularda taraf olmama stratejisini olumsuz yönde etkileme potansiyelindeydi. Benzeri bir durumu Suriye için de gördüğümüzü söyleyebiliriz. Suriye’de Rusya ile birlikte Esad yönetimini destekleyerek aslında Doğu Akdeniz’deki güvenlik alanına dahil olmak istedi. Bölgede Rusya ile birlikte yaptığı askeri tatbikat da bu sürecin bir parçası.
Askeri varlık tartışmasının bir diğer ayağı da UNIFIL üzerinden yaşandı. BM barış güçlerinin Lübnan’da, İsrail sınırındaki gerginlik alanlarında istikrar sağlama ve Lübnanlı milislere yönelik silah kaçakçılığına karşı koyma için oluşturulan UNIFIL misyonunun deniz görev gücü Lübnan kıyılarında faaliyet gösteriyor. Ekip Yunan, Alman, Türk gemilerinden oluşuyor. Bunun dışında 2020’nin sonunda misyona dahil olan Endonezya geri çekilmek istedi. Kısa bir süre sonra Çin, giden firkateynleri değiştirmek için kendi firkateynini göndermeyi teklif etti. ABD ve Batı İttifakı sürece anında müdahil olarak daha fazla Çin donanmasının bölgeye yerleşmesine engel oldu. Bölgede çokça etkin olan İtalyan veya Fransız mavi kasklılarının sayısının artması ve Jakarta’nın yerini alması beklenebilir.
Çin’in Doğu Akdeniz’de varlığı ister ticari faaliyetlerin güvenliği, ister güvenlik vizyonunun ticari faaliyetlerle gizlenmesi olarak görülsün, karşılıklı bağlılık ve kazan-kazan neticesinde kıyıdaş ülkelerin rızasına temelleniyor. Önemli limanların ve ticaret yollarının Çin’e geçmesi ile bölge ekonomisini yönetmeye meyletmesi, başlı başına küresel sistem açısında bir dönüşüm trendinin parçası olabilir. Orta Doğu ve Kuzey Afrika önemli bir dağıtım noktası olan bölge, Avrupa’ya geçiş için de etkili bir alternatif rota konumunda. Avrupa’nın Atlantik İttifakı hakkındaki tartışmaları odağında yaşanan bu gelişmeler ABD ve NATO etki yaratmaya muktedir. Batı Avrupa ülkelerinin dahi Çin yatırımı için kanalları açık tutması, yatırıma muhtaç Balkan ülkelerinin sürece çok rahat entegre olmasını sağlıyor. Son NATO tatbikatının Balkan coğrafyası üzerinden yapılması da bu çerçevede değerlendirilebilir.
Bölgedeki tek başına ticari faaliyetleri bile ikili ve çok taraflı çatışmayı körüklemeye hazırken kısıtlı askeri hareketlilik de özellikle NATO gündemini meşgul etmektedir. Donanma faaliyetlerine teknolojik yatırım ve eylemleri ekleyen Çin’in bilgi güvenliği konusunda başat tehdit konumu küresel çerçevede olduğu gibi Akdeniz özelinde de mevcut. Huawei, Pekin’in Dijital İpek Yolu girişiminin bir parçası olarak Akdeniz’e bir ağ kurabilirse ki Pire Limanı bunun için önemli bir merkez, bölgedeki NATO müttefiklerinden veri alabilecek. Bu teorik bir endişeden fazlasını barındırıyor. Zira Pekin, Huawei sunucuları aracılığıyla Afrika Birliği genel merkezinden yıllar boyunca gizlice veri indirdiği ortaya çıktı. Amerika Huawei’yi durdurmaya çalışıyor, ancak çoğu kişi bunun için çok geç olduğunu söylüyor.
Sonuç olarak ABD’nin bir dönem yaşadığı bölgesel ilgisizliğinin faturasını Çin’in hızla gelişen ekonomik ve siyasi nüfuzu ile Batı ittifakını geriye düşürmesiyle ödüyor. Ekonomik ve teknolojik adımlar askeri hareketlilik ile devam ederse Akdeniz, Batı-Çin mücadelesinin ana merkezlerinden biri haline gelecektir.
Bu “Analiz” yazısı C4Defence dergisi Nisan 2021 sayısında yayınlanmıştır.