İçinde bulunduğumuz çağda savaşlar, dünya kamuoyunu yanına alanın üstünlüğü de elinde tuttuğu mücadelelere dönüştü. Belki 17. yüzyılda bileğinizin gücü, zaferi de beraberinde getiriyordu ancak artık savaşa girecek bilekleri de ikna etmeniz gerekiyor. İnsanlar bulunduğumuz çağda canlarını ortaya koyacakları kadar sevgi ve sadakat besledikleri kavramları ya taşımıyorlar ya da zaten savaşmakla savaşıyorlar.
Bunun yanı sıra uluslararası kamuoyu, kendilerinin dahil olmadığı savaşları dahi şiddetle kınama eğiliminde. Düşünülebilir ki savaşmak için artık yalnızca kendi ülkenizi ikna etmeniz yetmiyor, uluslararası kamuoyunu da savaştaki haklılığınıza inandırmanız gerekiyor. Savaşmayı zorlaştırıcı bu ilerlemelere karşın insanlar, her zaman devam eden savaşların güncel moral değerlerini değerlendirmiyor, bazen tarihin bagajını yükleniyorlar. Yoksa Filistin’de yaşanan zulmün, İran’ın kışkırtılması yoluyla gölgelenmesi mümkün olmazdı. İsrail, şu günlerde Batı’nın tarihi bagajlarından İran korkusunu, uluslararası kamuoyundaki ibreyi kendi lehine çevirmek adına kullanıyor.
İsrail’in İran’ın Şam Büyükelçiliğine karşı düzenlediği saldırı, uluslararası kamuoyunda kaybettiği desteği toparlamada yardımcı bir rol üstlendi. İran’ın az bir süre sonra gösterdiği karşı saldırı ise, Batı dünyasınca çok eleştirildi. İran, bu eleştirileri Birleşmiş Milletler (BM) Şartı’nın 51. maddesi kapsamında değerlendiriyor ve meşru savunma hakkıyla saldırısını temellendiriyor. Peki İran’ın savı hukuken nasıl ele alınabilir ve ikna edicilik konusunda hangi testlerden geçebilir? Okunan analizde meşru savunma hakkını terimsel ve uluslararası hukuk boyutuyla işleyecek, Birleşmiş Milletler Şartı doğrultusunda örneklere değinecek ve BM kararı olmaksızın gerçekleştirilen operasyon hakkındaki meşruluk-hukukilik dilemmasını çözmeye çalışacağız.
…