İtalya ve Fransa, Avrupa’nın iki büyük gücü: AB’nin kurucuları, Birliğin ikinci ve üçüncü sıradaki en büyük ekonomileri, en büyük nüfusları, en güçlü orduları… En son iktidara gelen siyasi partiler ve figürler, iki ülkenin çekişmesini temellendirecek çokça neden buldu veya imal etti. Sonuçta bu iki komşu birbirlerinin rakibi olarak birçok alanda karşı karşıya gelmeye başladılar.
İtalya’da 2018 yılındaki seçimlerde çoğunluğu alan 5 Yıldız Hareketi ve Kuzey Ligi popülist sağ kanattaki siyaset tarzıyla Euroseptik, küreselleşme ve göçmen karşıtı hareketleri benimsedi. Ulusalcı söylem ekonomik ve göçmen krizleriyle keskinleşti. Fransa’da ise 2017’de Cumhurbaşkanlığı’na gelen Macron ve partisi La République En Marche, merkez siyaseti geleneği ile Avrupa destekçisi ve liberal politikalar benimsemiştir. Fakat söylemleri her zaman sert olan Macron’un siyaset tarzı yeni bir yaklaşımdır. Avrupa’nın Fransız gücüne ihtiyacı olduğunu ve bir reform ile Fransa’nın etkisinin artması gerektiğini yoksa birlikte ayrılmalarının bile söz konusu olabileceğini söyleyecek kadar merkezde konumlandırdı kendisini.
İki ülkenin karşı karşıya gelmeleri aslında temelde bu siyasi görüş farklılığına dayanıyor. İki hükümet de Avrupa’nın bir reform yaşaması gerektiği fikrinde birleşiyorlar. Fakat her ikisi de birbirlerine oldukça ters öneriler sunuyorlar. Avrupa’nın lokomotifi Almanya’da Başbakan Merkel’in gücünü kaybetmesi ve İngiltere’nin Birlik’ten ayrılması ile oluşan boşluğu doldurmak için iki ülke hızla hareket ediyor. İngiltere’nin olmadığı ve Almanya’nın güç kaybettiği bir Avrupa’da sadece Birlik siyaseti değil aynı zamanda fikirsel temeller ve ortak vizyonda da yaşanan derin sıkıntı ideolojik enstrümanlarla doldurulmaya çalışılıyor.