Avrupa’nın güvenlik mimarisi, Soğuk Savaş’tan bu yana belki de en büyük sınavını veriyor. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı, NATO’nun doğu kanadında tehdit algılarını köklü biçimde yeniden tanımladı. Geleneksel ittifak yapılarına ek olarak bölgesel iş birliklerinin önemi arttı. Bu bağlamda, uzun süredir daha çok altyapı ve ekonomik entegrasyonla anılan Üç Deniz İnisiyatifi (Three Seas Initiative – 3SI), artık yalnızca bir kalkınma projesi değil, stratejik bir güvenlik platformu olarak da görülmeye başlandı.
Uluslararası hukuka göre bir müstakil örgüt olmayan bu girişim Visegrád Grubu (1991), Orta Avrupa Savunma İşbirliği (CEDC) (2010), Bükreş Dokuzlusu (2015) ve Lublin Üçgeni (2020) gibi organizasyonlar ile benzer bir hedefle bölgesel işbirliği temelinde inşa edildi.
2015’te Polonya ve Hırvatistan öncülüğünde hayata geçen bu inisiyatif, Baltık, Adriyatik (Akdeniz) ve Karadeniz arasındaki 13 Avrupa Birliği ülkesini kapsıyor. Almanya, Avrupa Komisyonu, ABD ve Japonya’nın stratejik partner (gözlemci) statüsüyle katılımı ise projeye Batı’nın stratejik desteğini simgeliyor. Ancak bugün, bu coğrafi koridor sadece altyapı hatlarının birleştiği bir alan değil, aynı zamanda Çin’in nüfuzuna ve Rusya’nın baskısına karşı bir güvenlik şeridi olarak yeniden tanımlanıyor.
3SI’nin Dönüşen Rolü
Üç Deniz Girişimi, Polonya’nın iki dünya savaşı arasındaki dönemde istediği eski Intermarium projesinin aksine, siyasi veya askeri bir ittifak değil, AB üyesi bölge devletlerinin başkanları arasında, enerji, ulaştırma ve dijital bağlantı ekseninde ekonomik kalkınma hedefiyle bir araya gelme platformu olarak ortaya çıktı.
Özellikle Rusya’ya olan enerji bağımlılığını azaltmak, alternatif doğalgaz rotaları ve dijital altyapı projeleriyle bölgeyi AB içinde daha bütünleşik hale getirmek girişimin öncelikleri arasındaydı. Bu hedefleri hayata geçirmek amacıyla ortak bir yatırım fonu kuruldu ve makro-bölgesel projeler desteklenmeye başlandı. Şu anda bu fonun desteklediği projelerin %10’u dijital, %39’u enerji ve %51’i ulaştırma sektöründe yer alıyor.[1] Ancak 2022 sonrası bu gündem yerini daha çok savunma ve dirençlilik konularına bıraktı.
3SI’nin gerçek stratejik sponsoru olan ABD için ise mesele, eski Varşova Paktı’nı önce Moskova sonra Pekin’e karşı yeniden canlandırmak. Girişimin 2016 yılında Dubrovnik’te gerçekleşen ilk zirvesine katılan konuklar arasında, projenin yeni İpek Yolu ile birleştirilmesi amacıyla Çin Dışişleri Bakan Yardımcısı Liu Haixing’in yanı sıra, Barack Obama’nın eski Ulusal Güvenlik Danışmanı General James L. Jones da vardı. Jones, bu girişimin Avrupa’da NATO’nun gelişmesinde oynayabileceği role özenle dikkat çekti. 2017’de ise Varşova’daki 3SI Zirvesine katılan Trump, “Bu, muazzam jeopolitik, jeostratejik ve jeoekonomik sonuçları olan gerçek bir transatlantik proje” dedi. Donald Trump, Varşova’da yaptığı konuşmada ziyaretinin nihai amacını Rusya özelinde tanımladı: “Polonya ve komşularının artık tek bir enerji tedarikçisine rehin tutulmaması için alternatif enerji kaynaklarına erişiminizi sağlamak istiyoruz.” 2020 yılında ABD’nin İnisiyatif’ın fonuna 300 milyon dolar bağışı ve dönemin ABD Dışişleri Bakanı Michael Popeo’nun 3SI ülkelerinin kalkınmasına bir milyar dolar yatırım yapacağını açıklaması, ABD’nin Orta ve Doğu Avrupa ile ilişkilerini güçlendirme konusundaki ilgisini ortaya koydu. Bu destek kesinlikle bir fedekarlık değil, daha çok jeostratejik kaygılar ile ABD’nin dünyadaki hegemonik konumunu korumak için bir araç olarak görülmeli. Bugün de Trump’ın bu desteği sürdüreceğini tahmin edebiliriz.
Çin’in Orta ve Doğu Avrupa’daki artan etkisi ABD’nin önemli tehdit olarak gördüğü gelişmelerden. ABD desteğiyle 3SI, bölgedeki varlığını derinleştirmeyi amaçlayan Çin’in “Kuşak ve Yol Projesi” ve “Orta ve Doğu Avrupa Ülkeleri Arasında İşbirliği Platformu (14+1)” gibi girişimlerine karşı önemli bir denge unsuru haline geldi. İnisiyatif’in, güvenli tedarik zincirleri oluşturarak, enerji güvenliği sağlayarak ve bölgedeki Çin yatırımlarını sınırlayarak Pekin’in Batı ve Doğu Avrupa’daki etkisini sınırlandırabileceği düşünülüyor.
Girişim için Rusya faktörü de belirleyici ve dönüştürücü bir rol oynadı. Polonya, Romanya ve Baltık ülkeleri gibi doğudaki üyeler, Ukrayna Savaşı’nın ardından savunma harcamalarını artırdı ve NATO ile entegrasyonlarını derinleştirdi. 3SI bu süreçte hem bölgesel koordinasyonun hem de ABD ile ikili ilişkilerin güçlendirilmesinde bir ara platform işlevi görüyor. Özellikle ABD, yatırım fonuna katılımıyla bölgenin sadece ekonomik değil, askeri anlamda da Transatlantik entegrasyonuna destek verdi. Bu entegrasyon çerçevesinde değerlendirilmesi gereken bir ayrıntı olarak Ukrayna Devlet Başkanı’nın geçen yılın aksine 2025 Varşova Zirvesi’ne davet edilmediğini de belirtelim.
Bu destek Çin ve Rusya ile ilişkilendirilebileceği gibi aynı zamanda Trump yönetiminin NATO’ya katkılarının çok zayıf olduğunu düşündüğü Batı Avrupa’yı atlatmasıyla ve artık petrol ve gaz ihracatçısı haline gelen ABD’nin Orta Avrupa’ya enerji ve teknoloji satmasıyla da ilgili.
Ancak 3SI’nin dönüşümünde sadece Ukrayna Savaşı değil, Avrupa içinde yaşanan kırılmalar da etkili oldu. Brexit sonrası AB içindeki doğu-batı ayrımı derinleşirken, Almanya ve Fransa’nın güvenlik konularında yavaş hareket etmesi, Polonya ve Baltık ülkelerini kendi alternatif güvenlik düzeneklerini kurmaya itti. Bu noktada Üç Deniz İnisiyatifi, AB içinde bir tür “Doğu Avrupa güvenlik koordinasyonu” rolünü üstlenmeye başladı.
Türkiye: Dışarıdan İçeriye Bir Oyuncu
Türkiye, 3SI’nin resmi üyesi değil. Ancak Karadeniz’in güney kıyısında yer alan ve bölgesel güvenlik mimarisinde merkezi bir rol oynayan bir ülke olarak, bu dönüşümün hem kenarında hem merkezinde. Ankara, son yıllarda Karadeniz güvenliğine yönelik pozisyonunu belirgin şekilde güçlendirdi. Montrö rejimini istikrarlı biçimde uygulaması, Rusya ile denge politikası, aynı zamanda Ukrayna’ya verdiği SİHA desteğiyle çok yönlü bir aktör olduğunu gösterdi. Ayrıca İnisiyatif’e Yunanistan’ın da dahil olmasıyla Doğu Akdeniz’e uzanan girişim, bu bölgede de Türkiye ile temas ediyor.
Ancak Türkiye’nin 3SI’ye resmi olarak dahil olmaması, onun etkisinin sınırlı olduğu anlamına gelmiyor. Aksine, enerji koridorları, lojistik hatlar ve askeri iş birlikleri söz konusu olduğunda, Türkiye’siz bir Doğu Avrupa güvenlik vizyonu eksik kalıyor. Özellikle Romanya, Bulgaristan ve Polonya ile ikili savunma ilişkileri artarken, NATO şemsiyesi altında Türkiye bu bölgenin istikrarında aktif rol oynuyor.
Gelecekte 3SI’nin güvenlik boyutu genişledikçe, Türkiye’nin bu yapıya gözlemci ya da ortak statüsüyle dahil edilmesi daha somut biçimde tartışılabilir. Bu hem AB-Türkiye ilişkilerine yeni bir alan açabilir hem de NATO’nun doğu kanadını daha entegre bir hale getirebilir.
Zayıf Noktalar, Sınamalar ve Altyapı
Üç Deniz İnisiyatifi’nin önündeki temel sınama, heterojen üye yapısıdır. Ekonomik, siyasi ve hatta güvenlik öncelikleri farklılaşan bu ülkelerin ortak bir strateji geliştirmesi kolay değil. Ayrıca Almanya ve Fransa gibi AB’nin kurucu üyelerinin bu inisiyatife mesafeli yaklaşımı, yapının AB içi meşruiyetini sınırlayabilir.
Bu noktada, Türkiye gibi dış paydaşlarla daha esnek, proje bazlı iş birlikleri geliştirmek, 3SI’ye hem esneklik hem stratejik derinlik kazandırabilir. Özellikle Karadeniz’in güvenliği, Rusya’nın deniz gücünü sınırlamak ve bölgesel ticaret yollarını güvence altına almak açısından kritik olmaya devam edecek. Türkiye’nin burada oynadığı dengeleyici rol, 3SI için tamamlayıcı nitelikte.
Rusya’nın gaz kartını kullanma kapasitesi azaldıkça, alternatif enerji hatlarının önemi artıyor. Burada hem Azerbaycan gazının hem de Doğu Akdeniz kaynaklarının Avrupa’ya ulaşmasında Türkiye bir enerji geçidi olmayı sürdürüyor.
3SI kapsamındaki ülkeler, LNG terminalleri, elektrik şebekeleri ve dijital altyapı gibi alanlarda birbirine daha fazla bağlanırken, Türkiye de bu entegrasyonun doğal bir uzantısı haline geliyor. Bu nedenle sadece güvenlik değil, ekonomik iş birliği boyutunda da Türkiye’nin bu yapıyla ilişkisini güçlendirmesi hem Ankara’nın bölgesel konumunu pekiştirir hem de AB içinde alternatif entegrasyon modellerine kapı aralar.
Sonuç: Yeni Güvenlik Mimarisi Arayışında 3SI
Avrupa’da güvenliğin geleceği artık yalnızca Brüksel merkezli kararlarla şekillenmiyor. Bölgesel inisiyatifler, yeni güvenlik mimarilerinin temel taşları haline geliyor. Üç Deniz İnisiyatifi, ekonomik kalkınma projesinden çıkıp, bölgesel dayanışma ve stratejik dirençliliğin merkezi haline dönüşüyor. Bu dönüşüm, NATO’yu tamamlayan, AB’yi çeşitlendiren bir güvenlik şemsiyesi sunabilir. Avrupa’nın geleceği, ortak tehdit algıları kadar, ortak çözüm platformlarına da bağlı olacak. Üç Deniz İnisiyatifi bu arayışın önemli bir parçası haline gelmeye aday.
Bununla birlikte projenin başarısının önünde hâlâ birçok engel var. Özellikle 3SI ülkelerinin bazı farklı politikaları ve çıkarlarının olduğu görünüyor. Rusya’ya yönelik politikanın da bu farklardan olduğu ortaya çıkıyor. Çek Cumhuriyeti ve Macaristan’da Rusya korkusu Polonya ve Baltık ülkelerine göre çok daha az. Örneğin, Nord Stream 2’nin inşasına İnisiyatif’in diğer ülkeleri karşı çıkmasına karşın Macaristan ve Çek Cumhuriyeti gibi ülkelerin projeye karşı çıkmaması gibi kırılmalar 3SI’den uzaklaşmalarına neden olabilir. Öte yandan, 3SI ülkelerinin büyük çoğunluğu için Almanya ile ilişkiler ayrı bir önem taşıyor. Bu nedenle Çekler, Almanya’ya yönelik sayılabilecek hiçbir projede yer almak istemiyor. Polonya ile Almanya arasındaki ilişkilerin bozulmasından kaygı duyan Romanya için de durum aynı. Bükreş için 3SI, Berlin, Paris veya Brüksel’e karşı bir platform değil; hatta Polonya’yı önemli bir ortak olarak gören Slovakya bile her şeyden önce AB’nin çekirdeğinde kalmak istiyor. Baltık ülkeleri ise giderek İskandinavya’ya yöneliyor.
Kimilerine göre 3SI, Varşova’nın, AB’deki Fransız-Alman ikilisini engellemek için kendi liderliğini dayatarak, Berlin ve Paris’e karşı bir blok oluşturma girişimi olarak da görülebilir. Batı Avrupa’daki bazı eleştirmenlere göre Polonya, Batı Avrupa ile rekabet edebilecek bu İnisiyatif’i inşa etmek yerine, Almanya, Fransa, İspanya ve İtalya gibi en önemli AB ülkelerinin bulunduğu gruba katılmayı hedeflemeli. 3SI’in bir merkezkaç etkisi yaratmaması için AB içerisinde uygun bir zeminin bu girişime alan açması ve aranan yeniden yapılanma veya politika mimarilerinde yeterli ilgi gösterilmesi gerekiyor.
AB’nin gelecekteki yeniden yapılanması, özellikle enerji ve ekonomi sektöründe, Türkiye’nin Batılı müttefikleriyle durmuş ilişkisini tazelemenin bir yolu olabilir. Dahası, Üç Deniz İnisiyatifi (3SI), üyelerinin girişimi AB dışı ülkelerle bir tür iş birliğine açmayı kabul etmeleri koşuluyla, Türkiye ile Batılı müttefikleri arasındaki sinerjileri artırmanın bir aracı olarak görülebilir.
[1] https://3seas.eu/about/progressreport
Bu yazı 29 Nisan 2025 tarihinde Anadolu Ajansı için hazırlanan Görüş yazısıdır.