
Uluslararası ilişkilerde ittifaklar genellikle ortak değerlere değil, ortak tehdit algılarına dayanır. Ancak, bu tehditleri nasıl algıladığınız, ilişkilerinizin niteliğini belirlemede de aynı derecede önemlidir. Türkiye’nin iki büyük Avrupa aktörü olan İngiltere (Birleşik Krallık) ve Almanya ile ilişkileri, bu farklılığın çarpıcı bir örneğini oluşturmaktadır.
Ankara bugün Londra ile daha esnek, güvenlik odaklı ve pragmatik bir ilişki sürdürürken, Berlin ile normatif, ekonomik ancak siyasi açıdan gergin bir diyalog sürdürüyor. Bu durum, yalnızca iki ülkenin Türkiye’ye bakış açılarından değil, aynı zamanda Avrupa’nın artık tek bir dış politika merkezi olmamasından da kaynaklanıyor.
Bu manzara aynı zamanda Türkiye’nin çok kutuplu dünya düzenine uyum sağlama biçimini de yansıtıyor: Farklı ülkelerle farklı düzeylerde ilişkiler kuran, çok eksenli bir dış politika.
Londra: Gerçekçi esneklik
Brexit sonrası Birleşik Krallık, dış politikasında daha gerçekçi ve esnek bir yönelim benimseyerek Avrupa Birliği’nden ayrıldı. “Küresel Britanya” vizyonu, Londra’nın yalnızca Atlantik ötesinde değil, Akdeniz ve Avrasya’da da yeni ittifaklar kurmasını öngörüyor. Bu vizyon kapsamında Türkiye, hem coğrafi erişim hem de güvenlik kapasitesi açısından öne çıkan kilit aktörlerden biri haline geldi.
…
Berlin: Normatifliğin sınırları
Türkiye-Almanya ilişkileri çok daha eski, köklü, ancak aynı zamanda daha karmaşık bir yapıya sahip. Bir asırdan uzun süredir devam eden diplomatik bağların ötesinde, Almanya’da yaşayan 3 milyondan fazla Türk kökenli nüfus, ilişkileri “halk temelli diplomasi” düzeyine yükseltmiştir. Ancak bu yoğunluğa rağmen, Ankara-Berlin ilişkileri bugün stratejik gerilimlerden ziyade normatif gerilimlerle tanımlanmaktadır.
…
Türkiye yeni Avrupa gerçekliğinde
Avrupa artık yekpare bir bütün değil; çok kutuplu ve çok merkezli bir yapıya doğru evriliyor. Fransa, İtalya ve hatta Polonya gibi farklı ülkelerin farklı beklentileri varken ve Almanya ekonomik temkinliliğini korurken, İngiltere küresel bir aktör olma iddiasını yeniden canlı tutuyor. Bu durum, Türkiye’nin Batı ile ilişkilerini yeniden tanımlama biçimini de etkiliyor. Ankara artık “ya AB’de ya da dışarıda” ikilemini reddediyor; bunun yerine, çeşitli başkentlerle farklı derinliklerde ortaklıklar kurarak “parçalı ama tamamlayıcı bir Avrupa politikası” izliyor. Bu hem stratejik çeşitliliği artırıyor hem de Türkiye’nin Avrupa güvenlik mimarisi içinde esnek bir konum elde etmesini sağlıyor.
…
Bu yazı 05 Kasım 2025 tarihinde Daily Sabah için hazırlanan (İngilizce) görüş yazısıdır. Makalenin tamamını buradan okuyabilirsiniz.













