21. yüzyıla doğru teknolojinin daha önce hiç olmadığı kadar hızlı ilerlemesi, devletlerin ve toplumların alışageldikleri düzeni de bir anlamda dönüştürmüştür. Daha önce var olmayan, ya da var olan ancak teknolojik imkanların el vermemesi nedeniyle ulaşılamayan alanlar, jeopolitik ve dolayısıyla jeostratejik anlayışların da değişmesine yol açarak yeni rekabet alanları ortaya çıkarmıştır. Ancak bu noktada rekabetin, bu alanlara ulaşabilenler arasında olduğu ve dolayısıyla dünyada bazı devletlerin oyuncu olarak rol alırken bazılarının izleyici olduğu yeni bir ilişki biçimi şeklinde ilerlediğini de göz önüne almak gerekir. Bu durumsa, devletlerin gelişmişlik düzeyi arasında tarihte hiç olmadığı kadar büyük bir fark ortaya çıkarmaya gebedir.
Dünyada bir taraftan uzay, arktik, dijital dünya gibi teknolojik gelişimin etkili olmakta bir ön koşul olduğu ve ancak bazı devletlerin oyuncu olabildiği yeni rekabet alanları yükselirken, diğer taraftan göç, iklim, gıda güvenliği gibi sorumluluğu ve muhtemel sonuçları tüm uluslararası topluma ait olan yeni tehditler de öne çıkmaktadır. Her ne kadar gelişmiş devletler ve uluslararası şirketler başta olmak üzere belirli aktörler, bu tehdit alanlarına yol açıyor olsa da bunların sonuçları, dünyanın en ücra köşesindeki toprakları da etkileyebilecek türdendir. Dolayısıyla bu tehdit alanları ve bunlara yönelik yapılan çalışmalar da tüm dünyanın geleceğini ilgilendirdiği için yükselen stratejik alanlara dahil edilebilmektedir.
Yükselen stratejik alanlarda yaşanan rekabetin ve algılanan tehditlerin bu denli yüksek olmasının en önemli nedenlerinden biri de bu alanlarda uluslararası hukukun veya teamüllerin henüz tam oturmamış olması ve olaylara nazaran hukukun geriden geliyor olması nedeniyle yaşanan belirsizlik halidir. Bu belirsizlik hali, bir taraftan gelişmiş devletlerin bu alanlarda önünü daha da açabileceği bir fırsat var etmekteyken diğer taraftan yeni küresel tehditlere yönelik kimin, nasıl ve neden sorumluluk alması gerektiği konusunu açıkta bırakmakta ve sorumluluk bir anlamda ortada kalmaktadır. Beraberinde, bu alanlarda bir uluslararası hukuk veya teamül oluşacaksa bunun, oyuncu devletler tarafından yapılacağı, bu durumun da söz konusu stratejik alanların ilgili devletlerin tekelinde kalmaya devam edeceği öngörülebilir. Bu nedenle bugün uluslararası sistemde Türkiye gibi yükselen güçler, yükselen stratejik alanlara ne kadar hızlı dahil olabilirlerse bu alanlarda o kadar teamül oluşturabilir, o kadar oyun kurucu rolünü üstlenebilirler.
DİPAM, “Yükselen Stratejik Alanlar: Yeni Rekabetler, Yeni Tehditler” başlıklı webinar serisiyle, hem bu stratejik alanların mevcut uluslararası sistemdeki yerini hem de Türkiye’nin bu alanlarda aldığı/alabileceği pozisyonları tartışmaya açmayı hedeflemektedir.
Ana Tema: Yükselen Güçler: Yeni Rekabetler, Yeni Tehditler
Alt Temalar:
- Uzay
- Arktik
- Yapay Zeka
- Çevre/İklim
- Gıda ve Gıda Arzı
- Göç ve Diaspora
- Gıda-dışı Tedarik Zinciri
- Enerji ve Enerji Arzı
- Küresel Sağlık
- Yeni Yakınlar: Okyanusya
- Yeni Yakınlar: Güney Asya
- Yeni Yakınlar: Güney Amerika