Şubat ortasında Mısır’da ilk koronavirüs vakasına rastlanması ile birlikte artık Afrika’da salgın tartışmalarına ciddi ciddi girmeye başlamıştır. Dünya Sağlık Örgütünün hali hazırda koronavirüs ile ilgili küresel sağlık tehdidi uyarası söz konusudur. Zaten uzun yıllardır Çin ile sıkı ilişkilere sahip olan Afrika hükümetleri için artık yeni bir çıkmaz söz konusudur: Çin ile ilişkiler nasıl devam edecek?
Bilindiği üzere Çin-Afrika ilişkileri ile ilgili ilk önemli gelişmelere Soğuk Savaş dönemine rastlanmaktadır. Soğuk Savaş kontekstinde siyasal saiklerle hareket eden Çin, Bandung Konferansı ve Bağlantısızlar Hareketi vasıtasıyla da ABD emperyalizmi ve Sovyet revizyonizmine karşı bir alternatif olarak kendini Afrika ülkelerine sunmuş ve Üçüncü Dünya Ülkeleri liderliğine soyunmuştur. Söylemsel bağlamda dostluk ve kardeşlik alt metni ön planda olmakla birlikte hem Çin’in hem de Afrika’nın nüfus ve kaynaklar bağlamlı ‘potansiyeli’ Çin tarafından vurgulanmıştır. 1980 sonrasında Washington ile Moskova arasındaki gerilimin azalması ile birlikte Çin de siyasal saiklerden ekonomik saiklere doğru geçiş yapmıştır. Özellikle 1989 Tiannamen Olayları sonrası Batı dünyasından sert tepkiler alan Çin, buradaki ilişkilerinden daha çok Üçüncü Dünyaya özellikle de Afrika’daki ilişkilerine odaklanmıştır. Afrika ülkeleri de demokrasi, insan hakları, kalkınma vb. ‘emperyalist’ dayatmalardan öte Çin’in ekonomik temelli Güney-Güney koalisyonu önerisini olumlu karşılamıştır. Çünkü Batı ile yüzyıllardır devam eden paternalistik ilişkiler yerine Çin’in kardeşlik çağrısı kulaklara hoş gelmeye başlamıştır. Bu bağlamda Afrika Çin’in liderlik ve sözcülüğünü, ekonomik yardımlarını kabul ederken, Çin ise ekonomisini beslemek için Afrika’nın kaynaklarını, popülasyonunu ve dünya kamuoyunu yönlendirmede Afrika ülkelerinin çoğunluğunu bir fırsat olarak görmüştür. Sonuçta her ne kadar Çin’in Afrika’daki ekonomik faaliyetleri bir ‘neo-emperyal düzen olarak görülüp eleştirilebilse de Afrika hükümetleri ve elitleri bazında Çin çok olumlu bir inzivaya sahiptir diyebiliriz.
Kasım 2002 ve Temmuz 2003 tarihleri arasında Hong Kong’da başlayan SARS neredeyse tüm dünyada yayılan bir salgın haline gelmiştir. Bu salgın sonrası dünya çapında 8422 vaka ve 916 ölüm görülmüştür. Koronavirüs, SARS ile gösterdiği benzerliğin yanı sıra daha iki ayda ölümler bakımından SARS virüsünü geride bırakmıştır ve bu haliyle korku ve paniğe neden olmuştur. Bu bağlamda Afrika’nın en büyük partneri olan Çin’deki bu salgın Afrika’yı da direkt etkileyecektir. Peki nasıl?
İlk olarak salgının direkt bağlantı noktaları üzerinden Afrika’ya taşınması riski söz konusudur. Çin ile Afrika arasında ulaşım son yıllarda çok gelişmiştir. Kuşak-Yol Projesi sonrası Afrika’daki ulaşım ve altyapı yatırımlarını arttıran Çin için Afrika aynı zamanda turizm ve istihdam uğrağıdır. Afrika’dan Çin’e direkt uçuş yapan büyük sekiz havayolu şirketinden altısı koronavirüs nedeniyle uçuşlarını askıya alsa da Ethiopian Airways ve Air Algerie hala uçuşlarını aksatmadan devam ettirmektedir. Afrika’ya ulaşımda önemli noktalar olan Etiyopya ve Cezayir’den uçuşların devam etmesi salgının yayılması riskini taşımaktadır. Zaten ebola salgını ile korkuyu yaşayan Afrika ikinci bir salgın konusunda bir hayli tedirgin diyebiliriz.
İkinci olarak ekonomik ilişkilerin etkilenmesi söz konusudur. Çin için koronavirüs sonrası topyekün olarak ekonomik küçülme trendi göstereceği ve bu küçülmenin ticaret bağları olan diğer ülkeleri de etkileyebileceği düşünülmektedir. Bu küçülme tahminin sebebi ise virüsün yayıldığı birçok yörede fabrikalarda hala iş başı yapılmaması ve bu gecikmelerin uzun vadede tedarik zincirinde aksamalar meydana getirebilme potansiyelinin olması ihtimalidir. Özellikle bakır ve petrol fiyatlarındaki küresel çapta düşüşü korkuların nedenini anlamamızı sağlamaktadır. Çin’in genel olarak kaynak-bağımlı ülkelerden aldığı hammaddelere talebinin düşmesi bu ülkelerde ekonomik küçülmeye neden olabilecektir. Ayrıca çay, kakao, gül vb. tarım ürünlere olan talebin azalması Kenya, Etiyopya, Fildişi, Gana ve Ruanda gibi birçok ülkeyi etkileyecektir. Son olarak Afrika’nın petrol ve bakır aldığı ülkelerin de ekonomilerinin bozulması durumu söz konusu olacaktır.
Günün sonunda, Afrikalı hükümetler ve elitler için salgının ilişkileri bozmaması için elinden geleni yapması motivasyonu söz konusudur. Salgın sonrası Çin’in normalleşme adına uyarıcı ekonomik girişimlerde bulunması beklenmektedir. Bu uğurda bazı Afrika ülkeleri de (Örneğin Ekvator Ginesi) Çin’e çeşitli bağışlarda bulunmaktan geri kalmamaktadır. Ulaşım imkanlarının artması ve Koronavirüsün yayılma hızının tahmin edilmezliği ve Afrika’da yerel sağlık imkanlarının hala kötü olması ilişkilerin geleceği hakkında belirsizliğin kaynaklarıdır diyebiliriz. Ancak şu an için ilişkilerde bıçak gibi kesilme durumu ve karamsar bir gelecek de gözlemlenmemektedir.
KAYNAKÇA
Yun Sun. Africa in China’s Foreign Policy, John L. Thornton China Center and Africa Initiative (Nisan 2014).
Joseph Cheng, Huangao Shi. “China’s Africa Policy in the Post Cold War Era”, Journal of Contemporary Asia, c. 39, s. 1 (2009).
Denis Tull. “China’s Engagement in Africa: Scope Significance and Consequences” ed. John Harbeson, Donald Rotchild, Africa in World Politics: Reforming Political Order (Boulder: Westiew Press, 2009).
Ian Taylor. “China’s Foreign Policy towards Africa in The 1990s,” Journal of Modern
African Studies, c. 36, s. 3(1998).
Ian Taylor. “The ‘All-Weather Friend’? Sino-African Interaction in the Twenty-First Century,” ed. I. Taylor, P. Williams, Africa in International Politics: Externainvolvement on the Continent (Londra: Routledge, (2004).
Syed M. Murshed, Pedro Goulart, Leandro A. Serino. South South Globalization: Challenges and Opportunities for Development, (New York: Routledge, 2011).
https://www.bbc.com/news/world-africa-51403865
https://www.ft.com/content/f5d1d240-524b-11ea-90ad-25e377c0ee1f
https://www.aa.com.tr/tr/analiz/kuresel-ticarette-koronavirus-etkileri-hissediliyor/1737107
https://thediplomat.com/2020/02/africas-coronavirus-challenge/