Son dönemde küresel siyasette yaşanan bir dizi olay ABD – Çin ilişkilerinde önemli bir değişime işaret etmektedir. Microsoft’un kurucu ortağı Bill Gates, 9 Haziran’da Pekin’in Diaoyutai Devlet Konuk Evi’nde Xi Jinping ile bir araya gelmiştir. Bu görüşme, Xi Jinping’in yıllar sonra Batılı bir iş adamıyla görüşmesi açısından önemlidir ve Xi’nin görüşme sırasında Amerikalı iş adamlarından iki ülke arasındaki bağların geliştirilmesi için yardım istediği görülmüştür. Xi, Gates ile görüşmesi sırasında ABD – Çin ilişkilerinde Amerikan halkının önemini vurgulayarak sık sık “ABD-Çin ilişkilerinin temelinin halkta yattığını söylüyorum. Umutlarımı Amerikan halkına bağlıyorum.” demiştir. Çin resmi medyasına göre Xi’nin ABD’li iş adamlarıyla iyi ilişkileri vardır ve Xi, 2021 yılında Starbucks’ın (SBUX) eski CEO’su ve başkanı Howard Schultz’a da bir mektup yazarak[1] ikili ilişkilerin geliştirilmesini desteklemesi çağrısında bulunmuştur. İkinci olarak, 19 Haziran’da Antony Blinken[2] üst düzey diplomat Way Yi ile bir araya gelmiştir ve Dışişleri Bakanı Qin Gang ile Tayvan, ticaret ve insan hakları konularında diplomatik ilerleme üzerine yedi buçuk saat süren bir görüşme yapmışlardır. Wang Yi, Antony Blinken’e Tayvan’ın Çin’in çıkarları açısından önemini özellikle vurgulamıştır ve konu, görüşmeler sırasında da önemini korumuştur. Son olarak, 100 yaşındaki Henry Kissinger’ın[3] eski dostu Xi Jinping’i gayrı resmi olarak ziyaret etmesi ve ardından Çin Dışişleri Bakanı Qin Gang’ın, Wang Yi ile değiştirilmesi, Ağustos 2022’deki Nancy Pelosi’nin korkunç savaş sloganından sonra yaşanan en büyük teselli olaylarıdır.
Küresel politikanın eski bir uygulayıcısı olan Henry Kissinger, 1977’de görevinden ayrıldıktan sonra bile Çinli yetkililer arasında iyi bir etkiye sahip olmuştur. Kissinger, Başkan Nixon yönetiminde etkili bir figür olarak kalmış ve Çin-Sovyet ayrılığından sonra ABD ile Çin arasındaki ilişkilerin normalleşmesinde önemli roller üstlenmiştir. Soğuk Savaş sırasında Sovyetler Birliği’ne karşı bir denge unsuru olarak Çin’le ilişki kurmanın potansiyel faydalarını fark eden Kissinger, ABD ve Çin’in ekonomik ve stratejik iş birliğinin temellerini atmasını sağlamıştır. Xi Jinping kısa süre önce gerçekleştirdiği bir ziyarette Kissinger’a “Eski Dostum” diyerek mütevazı bir jestte bulunurken, Çin devlet medyası, Wang Yi’nin,[4] ABD’nin Çin Politikasının “Kissinger’ın diplomatik bilgeliğine ve Nixon’ın siyasi cesaretine” ihtiyacı olduğunu söylediğini bildirmiştir.
Ayrıca üst düzey bir parti lideri olan 69 yaşındaki Wang Yi[5], Henry Kissinger’ın Çin’de sahip olduğu cazibenin aynısına ABD’de sahiptir. Wang Yi, 2022 yılında Çin Dışişleri Bakanı olarak atandığı döneme kadar; 2004-2007 yılları arasında Japonya’da, 2008-2013 yılları arasında ise ÇKP Tayvan ofisinde uzun bir deneyime sahip olmuştur. Ayrıca 2018-2023 yılları arasında Çin Devlet Konseyi üyesi olarak görev yapmıştır. Wang Yi, yeni felaket döneminde ABD-Çin ilişkilerini istikrara kavuşturmak için önemli olan dünya çapında güçlü diplomatik ilişkilere sahiptir. Çin Analiz Merkezi’nde kıdemli bir araştırmacı olan Rory Daniels[6] ise şunları söylemiştir: “Bir dizi önemli uluslararası toplantı yaklaşırken Xi, yabancı mevkidaşlarının çoğuyla ilişkileri olan birini tercih etti. Çin, belirsizlik dönemlerinde bu pozisyonda süreklilik ve öngörülebilirlik istiyor.”. Wang Yi’nin yeniden Dışişleri Bakanı olarak atanması hem ABD hem de Çin için bir kazan-kazan durumudur.
Ziyaret, başlangıçta Kissinger ile Çin’deki eski dostları arasında gayrı resmi bir toplantı olarak tasvir edilmiştir. Ancak son olaylar, Kissinger’ın ABD-Çin ilişkilerinin normalleşmesine yardımcı olmak ve potansiyel olarak üçüncü bir dünya savaşına neden olabilecek çatışmaların tırmanmasını önlemek için, siyasi bir figür olarak kullanılmış olabileceğini göstermektedir. Bu gelişme özellikle, durumun ciddiyetinin giderek arttığı ve ABD ile Çin arasında çeşitli ikili krizlerin yaşandığı göz önünde bulundurulduğunda önem kazanmaktadır.
Savaş bölgesi ABD ve Rusya krizlerinde Asya’da kalırken, bu kez savaş bölgesinin Orta Avrupa’da olması, dünya emtia piyasasını büyük ölçüde sarsan COVID-19 salgınının ardından Batı dünyasına büyük zararlar vermiştir. Son IMF ve Dünya Bankası Gıda Endeksine[7] göre, yüksek enflasyon ve açlık endeksi gelişmiş veya gelişmekte olan her ülkede yaygındır. Özellikle uluslararası politika üzerindeki kontrolünün yıkımını görebilen ABD ile birlikte, her iki ülke de kendi güç kontrolleri doğrultusunda gelecekteki felakete tanıklık etmektedir.
Tarih bize büyük imparatorlukların ve medeniyetlerin uzun dönemler boyunca hem yükseliş hem de çöküş yaşadığını öğretmektedir. Çin’in izolasyondan kaçınarak herhangi bir ülke veya blokla barış içinde bir arada yaşamayı vurgulayan ‘düşman yok’ politikası, istikrara öncelik vererek, güçlü diplomatik bağlar kurarak ve küresel konumunu güçlendirerek hem geleneksel hem de geleneksel olmayan güvenlik alanları da dahil olmak üzere çeşitli açılardan Çin’e fayda sağlamıştır. Öte yandan ABD, Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline karşılık olarak, Rusya ile gerilen ilişkilerini Çin’e yönelerek dengelemeye çalışmıştır. Bu stratejik hamle, güç dengesini yeniden tesis etmeyi amaçlamaktadır. Ancak bugün ABD ile Çin arasındaki ilişkinin Soğuk Savaş dönemindekiyle aynı olmadığını anlamak çok önemlidir. Çin’in Rusya’ya karşı tutumu, Soğuk Savaş döneminde SSCB’yi düşman olarak algıladığı döneme kıyasla şimdi farklıdır. Her iki ülke de ilişkilerini, Çin’in gücü ve etkisi artmaya devam ederken olası stres veya çatışma noktalarını en aza indirerek ortak çıkarları destekleyecek şekilde yönetmelidir.
ABD ve Çin, temelde farklı ekonomik sistemler uygulamaktadır: ABD serbest piyasa sistemini takip ederken, Çin merkezi planlı veya sosyalist piyasa ekonomisi uygulamaktadır. Mart 2021’de Başkan Biden, 21. yüzyılda demokrasilerin ve otokrasilerin faydası arasında bir savaş olduğunu belirtmiştir[8]. Biden tarafından başlatılan bu anlatı, bu yüzyıldaki gerçek çatışmanın demokrasi ve otokrasi arasında olduğunu öne sürmektedir. Ancak bu yüzyılın asıl zorluğunun; hükümet ve hükümet dışı kurumların toplamını kullanarak sivil toplumlarda bireysel ve toplumsal senkronizasyonu dengelerken, barış içinde bir arada yaşamayı teşvik etmekte yattığını hatırlamak önemlidir. ABD, aşırı demokrasinin kendi sonunu getirebileceği felsefesini göz ardı etmiş olabilir. Halihazırda ABD, “koruyucu” rolünden “dengeleyici” rolüne geçişinde de görüldüğü üzere, piyasa ekonomisi üzerindeki kontrolünü sürdürmekte zorluklarla karşılaşmaktadır. Sonuç olarak, ABD ve Çin ilişkilerini yönetmeye çalışırken, özellikle de Nancy Pelosi’nin Tayvan Boğazı meselesine ilişkin tartışmalı savaş sloganının ardından, her iki ülkeden üst düzey yetkililerin ziyaretleri önemli etkinlikler haline gelmiştir.
[1] Toh, M. (2021a).https://edition.cnn.com/2021/01/14/business/starbucks-china-xi-jinping-intl-hnk/index.html
[2] The Guardian (2023). https://www.theguardian.com/us-news/2023/jun/19/antony-blinken-china-visit-meetings-talks-trip-xi-jinping-taiwan
[3] National Security Archieve (2023). https://nsarchive.gwu.edu/briefing-book/cold-war-henry-kissinger/2023-05-25/henry-kissingers-documented-legacy
[4] Bloomberg (2023). https://www.bloomberg.com/news/articles/2023-07-19/us-needs-kissinger-style-wisdom-on-china-top-diplomat-says
[5] Ng, K. (2023). https://www.bbc.com/news/world-asia-china-66310350
[6] Ng, K. (2023a). https://www.bbc.com/news/world-asia-china-66310350
[7] World Bank (2023). https://thedocs.worldbank.org/en/doc/40ebbf38f5a6b68bfc11e5273e1405d4-0090012022/food-security-update
[8] Sanger, D. E. (2021). https://www.nytimes.com/2021/03/26/us/politics/biden-china-democracy.html