Sosyal bir varlık olan insanlar, yaşamları gereği düşüncelerini ifade etme eğilimindedirler. İfade edilen düşünceler birçok farklı alanda ve şekilde yapılabilmektedir. Sosyal hayatta birbirleri ile sıkça iletişim içinde olan insanlar, yaşamlarının bir parçası olarak fikir alışverişlerinde bulunmaktadırlar. Karşılıklı değiştirilen ve paylaşılan fikirler de ortaya yeni fikirlerin ve düşünce yapılarının çıkmasına sebep olmaktadır. Topluluk içinde paylaşılan fikirler ve bu fikirlerin topluluk tarafından onaylanması, insanlar için aidiyet hissiyatı oluşturmaktadır. Fikirlerin kabulü, topluluk tarafından onay görme ve benimsenme ile eş değer bir konuma sahiptir. Onaylanan fikirler, insanların toplulukla özdeşleşmelerini sağlamaktadır. İnsana ait fikirlerin topluluklarda ifade edilmesinin en kolay yolu, düşüncelerin toplumda paylaşılmasıdır. Topluma aidiyet geliştirmeye başlayan insanlar, artık toplumun bir parçası ve öznesi olarak hareket etmeye başlarlar. Bu aidiyet, insanlara toplum bilincini de kazandırmaktadır. Böylece insanlar, davranışlarını ve düşüncelerini ait oldukları topluma göre şekillendirmeye başlarlar. Toplumda baskın siyasi iktidar haricinde düşüncelerin yer alması ve paylaşılması, Antik Yunan dönemine dayanmaktadır. Oluşturulan meclisler, halkın da düşüncelerini ifade etmelerini kolaylaştırmıştır. Böylece gelişen demokrasi, insan varlığının temelleri ile de uyuşmaktadır. Antik Yunan’da sınıf, cinsiyet ve etnik temelli olarak parçalanmış bir toplum yapısı benimsense de toplumun en azından bir kısmı düşüncelerini ifade etme ve oy kullanma gibi çeşitli haklara sahiptir. Bu haklar aynı zamanda siyasi katılım hakkını da içermektedir. Toplum yapısı ve yönetim hakkında düşüncelerini meclisler aracılığıyla paylaşan insanlar, yönetim ve siyasi yapı üzerinde yol gösterici bir role sahiplerdir.
Antik Yunandan esinlenerek geliştirilen ve sonrasında diğer toplumlar tarafından benimsenen meclis kültürü, günümüzde de oldukça yaygın olarak kullanılmaktadır. Halktan gelen fikir ve düşüncelerin temsilciler aracılığı ile parlamentolarda paylaşılması, demokrasi aracılığıyla insanların yönetime katılmasını sağlamaktadır. 20. yüzyılda liberal demokrasinin gelişmesi ve çeşitli dünya devletleri tarafından benimsenmesi de insanların siyasi katılımını kolaylaştırmıştır. Liberal demokrasinin benimsenmesinde öncülük eden Avrupa coğrafyası da demokrasi ve siyasi katılım konusunda önde gelen isimlerden biri olarak öne çıkmaktadır. Tarihi incelendiğinde, günümüzde sahip olduğu demokrasi altyapısının Orta Çağ’dan itibaren bölge coğrafyasında yerleşmeye başladığı göze çarpmaktadır. 1215 yılında Magna Carta’nın kabulü için halk oylamasına gidilmesi, Avrupa toplumundaki seçim kültürünün temellerini oluşturmuştur. Günümüz demokrasi ve eşitlik anlayışıyla kıyaslandığında daha sınırlı bir katılıma sahip olan 1215 seçimleri, sonraki yıllarda oluşturulacak olan seçim kültürü için önemli bir kaynak olarak kabul edilebilir. Avrupa coğrafyasındaki en geniş kapsamlı siyasi oluşum olan Avrupa Birliği (AB) de kuruluşundan itibaren demokrasi ve eşitlik ilkelerini benimsemiştir. AB’nin demokrasi ilkesini benimsemesi, Birliğe üye olan ulus-devletlerde de demokrasi ve siyasi kültürün gelişmesini ve temellenmesini kolaylaştırmıştır. Birliğe üye olan devletlerde oluşan sivil toplum ve siyasi kültür, demokrasinin korunmasına ve kendi içinde geliştirilmesine olanak sağlamıştır.
The Economist’e bağlı Economist Intelligence Unit (EIU) birimi tarafından hazırlanan demokrasi endeksi, dünya ülkelerindeki demokratikleşme düzeyini yansıtmaktadır. Avrupa coğrafyasındaki demokrasi endeksi incelendiğinde, diğer bölgelere kıyasla büyük farklar bulundurması göze çarpmaktadır. Bunun sebebi birçok farklı bağlamda açıklanabilir. Avrupa’da gelişen ve yaygınlaşan demokrasi kültürünün tarihsel anlamda daha eskiye dayanması, AB kuruluş ilkeleri, üye devletlerin gelişmişlik seviyeleri, ekonomik avantajlar, siyasi toplum ve siyasi kültür bu sebepler arasında başlıca sıralanabilir. Demokrasinin Avrupa’daki köklü geçmişi hem yerel yönetimlerde hem de AB yönetiminde oldukça etkili olmaktadır. Bu etkiler, AB içindeki demokrasinin sağlamlaştırılması ve denetlenmesini de kolaylaştırmaktadır. AB yönetim şemasında yer alan üç organ olan; AB Komisyonu, AB Parlamentosu ve AB Konseyi, demokrasinin Birlik içinde benimsenmesini ve uygulanmasını sağlamaktadır.
…